Değerlerimiz bozulmasın geleneklerimiz değişmesin

A -
A +
Birçok şey değişiyor ama lütfen hiç olmazsa bazı geleneklerimiz değişmesin. Hatır gönül kalsın mesela. Sevgi saygı unutulmasın.

Türk toplumunun hemen her ferdinin ortak isteğidir "adam yerine konulmuş" olmak ama ne mümkün! "Adam yerine koymak" için "dinlemek" lazım. Kim kimi dinliyor ki, muhatabını adam yerine koymuş olsun. Ana-baba "sen sus" der; dinlemez. Hadi onlar "büyük" diyelim, "küçükler" de dinlemez.
Kalabalık sınıflarla baş edemeyen öğretmen dinleyecek değil ya; o da dinlemez. Doktor, hakim, polis, patron, amir, eş... onlar da dinlemez. Bu dinlememenin bir adım ötesi "öğrenilmiş çaresizlik"tir. "Ne yapsam, kendimi dinletemeyeceğim!"
Orada kalsa yine iyi. Baktı gördü kendisini dinleyen yok, o da başlar başkalarını dinlememeye! "Benimle konuşan yoksa, ben de başkasıyla konuşmam!"
"Diyalog" gitmiş "monolog" gelmiştir. Bir müddet sonra da "karından konuşma" başlar ki, tehlike çanları başlamış demektir o toplumda. Konuşmadığın insanı nasıl tanıyacaksın? "Önyargılı" bir toplum olmamızın ana nedeni bu gerçeğin altında yatıyor işte. Dinlemiyor ve dolayısıyla konuşmuyoruz!
Bir toplumda "dinleme kültürü" gelişmemişse; o toplumda sükun ve huzuru aramanın imkanı var mı? Yok! Doğru da olmaz zaten. Her kafadan bir ses çıktığı, kimsenin kimseyi dinlemediği bir toplumda huzur ve sükûnet olmaz ki, siz arayasınız!
Hayatta başarılı olmuş insanların ortak özelliği; iyi bir "dinleyici" olmalarıdır. Hele liderler; her birisi çok iyi birer dinleyicidir onların.  "Dinleme bir sanattır" desem; pek de abartmış olmam. Karşındakini "dinlemelisin" ki onun meramını anlayasın. Onun derdini dinlememiş, talebini öğrenmemişseniz; ne diyeceksiniz? Nasıl yardımcı olacaksınız? "İyi bir dinleyici" olmadan istediğiniz kadar iyiniyetli olun, iyilik yapmak isteyin; yapamazsınız!
Hele o "önyargı"yı ne yapacağız? Toplumları yok eden bir hastalıktır bu "önyargı" virüsü. Gelişmesine asla müsaade edilmemesi lazım ama bizim toplumumuzda çok rahat gelişip serpiliyor maalesef. Verdiği zarar ortada; Birbirine tahammül edemeyen bir toplum!
Bir de iletişim meselesi var. Büyük ayıbımız! Bayramın son günü de olsa bu konuya temas etmeden geçemeyeceğim. Bayram demek sevinç demek değil mi? Sevinmek ise görüşmekle, konuşmakla olur. Uzaktan uzağa mesaj atmakla sevinmek de olmaz, sevinç de. Olsa olsa yasak savma olur! Tamam teknoloji gelişti. Her şey kolaylaştı ama bu, anaya babaya bir "sms" atıp tatile çıkma kolaycılığına kadar düşmemeli. Eşe dosta "sms" mi atılırmış? Hele bir de "toplu mesaj" atmalar var ki, "yuh" yani. Hiç cevap vermiyorum ben şahsen.
Her insan için tatil gerekli; mutlaka yapmak lazım. Da... hatır gönül de lazım. Eşimizi dostumuzu arayacağımız, hallerini hatırlarını soracağımız günlerdir bayram günleri. İki satır mesaj at, sıvış. Olacak şey mi? Hadi çok sıkıştın, mecbur kaldın ve uzaklara gittin diyelim. Telefon aç be adam. Aç ve sor halini hatırını yakınlarının. Hadi onu da yapamadın ve mesaj atmaya mecbur kaldın diyelim. Bari şahsa at. "Canım annem" de. "Sevgili arkadaşım" de. Genel mesaj da neymiş?!
Mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik ederim. Allahü teala yolda olanlara kazasız belasız evinlerine dönmek nasip etsin. İşleriniz düzgün, kazancınız bol olsun.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.