İslam ayrı, mezhep ayrı değildir!..

A -
A +
"Allahü teâlânın her şeye gücü yeter. Eğer dileseydi, Kur'an-ı kerimde her şeyi açıkça bildirirdi. Böylece, mezhepler ortaya çıkmazdı!"

Son zamanlarda birileri çıkmış "Allah'ın, Peygamberin ve Eshabın mezhebi mi vardı? Mezhepleri kabul etmiyorum" diyor. Bu sözleri bazıları kasten, bazıları da cehaletinden söylüyor. Ehl-i sünnet itikadında olan bir mümin böyle tehlikeli sözler söyleyebilir mi?
Din büyükleri buyuruyor ki: Bir müctehidin 'Edille-i şeriyye'den elde ettiği bilgilere, o müctehidin mezhebi denir. Sahabenin tamamı müctehid idi. Hepsinin de mezhebi vardı. Tâbiîn zamanında mezhepler vardı. Bu mezheplerden yalnız dördü kitaplara geçip, dünyanın her yerine yayıldı. Dört mezhep arasında amelle ilgili farklı ictihadlar, işlerimizi kolaylaştırmaktadır. Her Müslüman, vücut yapısına, yaşadığı iklim şartlarına ve iş hayatına göre, kendisine daha uygun gelen mezhebi seçer...
Allahü teâlânın her şeye gücü yeter. Eğer dileseydi, Kur'an-ı kerimde her şeyi açıkça bildirirdi. Böylece, mezhepler ortaya çıkmazdı. Her yerde, tek bir nizam olur, Müslümanların hâlleri, yaşamaları güçleşirdi.
Amellerde tek hüküm [mezhep] ideal olsaydı Resulullah efendimiz öyle bildirirdi. Hâlbuki rahmet olduğu için kendisi de farklı bildirdi.
Şimdi, dînî delillerden anlamayanlara aklî bir örnek verelim:
Millî Eğitim'e bağlı okullar, sınıflar, müdürler, öğretmenler ve öğrenciler vardır. Okulla sınıf, müdürle öğretmen mukayese edilmez. Çünkü hepsinin görevleri farklıdır. Öğretmenle öğrenci de mukayese edilmez. Öğrencileri müdür veya öğretmen yerine, öğretmenleri de öğrenci yerine koymak yanlış olur. (Öğretmen veya müdür hangi sınıfın öğrencisi?) denemeyeceği gibi, (Şu öğrenci, hangi okulun müdürü) de denmez. Müctehid âlimler, birer öğretmen gibidir. Mutlak müctehidler ise müdür gibidir. İnsanlar da öğrenci gibidir. Öğrenciler öğretmene tâbi olduğu gibi, insanlar da müctehide tâbi olur.
Öğretmenler nasıl müdüre bağlıysa, tamamı müctehid olan Eshab-ı kiram da, Resulullah efendimize bağlı idiler. Tâbiînde ise müctehidler ve halk var idi. Halk müctehidlere tâbi oluyordu. Halkın mezhebi tâbi olduğu müctehidin mezhebi idi.
Eshab-ı kiram, (Resulullah'a değil, yalnız Allah'a tâbiyiz) demediler ve demeleri de mümkün değildir. Sıradan bir Müslüman da, (Müctehide tâbi olmam, yalnız Resulullah'a tâbi olurum) diyemez. Müctehid, Allah'ın ve Resulünün emirlerini bildiriyor. Müctehide uymak Allah ve Resulüne uymak demektir. Bugün ise, mezhepsizlerin çoğu, müctehide değil, Resulullah'a bile tâbi olmayı uygun görmeyip, "Yalnız Kur'an" diyorlar.
Nasıl ki öğretmen müdüre, müdür de Millî Eğitim Bakanına, Milli Eğitim Bakanı da, Başbakana bağlıysa, insanlar bir müctehide, müctehidler mutlak müctehide, mutlak müctehidler de Resulullah efendimize bağlıdır. Bağsız yani mezhepsiz kimse yoktu.
Bir kimsenin "Ben mezhebe, hadise uymam" demesi "Ben Kur'ana uymam" demesidir. Zira Allahü teala buyurdu ki:
(Resule itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(İndirdiğimi insanlara beyan edesin, açıklayasın.) [Nahl 44]
Şimdi, birilerinin çıkıp "Ben İslam'a göre hareket ederim, mezhebe uymam" demesi, "Ben devletin emrine uyarım, fakat, kanunu, polisi, hakimi dinlemem" demeye benziyor. Çünkü İslam'a uymak demek, dört hak mezhepten birine uymak demektir. Şunu unutmayalım ki; İslam ayrı, mezhep ayrı değildir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.