Suriye'de çözüme ilk defa bu kadar yakınız...

A -
A +

Suriye krizi başladığından bu yana Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun hangi toplantısına katılmışsam ana konuya girmeden önce, saatlerce Suriye krizi ile ilgili politikamızın nasıl oluştuğunu ve geliştiğini anlatıyor. Ben de hep sayın Bakan'ın boşuna zaman kaybettiğini düşünüyorum. Çünkü bugün hâlâ Türkiye'nin Suriye politikasını sorgulamanın, anlaşılmamaktan kaynaklandığını düşünemiyorum. 

Sayın Davutoğlu yine Suriye krizinin başından itibaren aşama aşama Türkiye'nin tutumunu ve kan dökülmeden çözüm için sarfedilen gayretleri, Esad'a dökülen dilleri anlatırken ben de Başbakan  Erdoğan'ın Washington gezisi sonrasında çok sık rastladığımız "Türkiye sonunda siyasi çözüme razı oldu" sonucunu çıkaran üst seviye analiz dehalarını düşünüyordum... 

10 AY BOYUNCA DİL DÖKMEK ASKERİ ÇÖZÜM MÜ?
Türkiye, krizin başından itibaren, kan dökülmeden çözülmesi için azami gayret sarfertti. Davutoğlu defalarca Şam'a gitti. Artık diyalog ortamının tamamen yok olmasına kadar devam eden bu süreçte İran ve Rusya dahil hiçbir ülkeden bu yönde bir gayret görülmedi. Daha sonraları Suriye'deki krizin çözümü konusunda ipe un seren ülkeler ise o günlerde Esad yönetimini gayrimeşru ilan etmek için yarışıyor; Türkiye'yi, "Temaslarınızı bir an önce sonlandırın" diye sıkıştırıyorlardı. 
Ama bütün bu gayretlere rağmen bugün ülkeyi bitirme noktasına getiren süreç engellenemedi. Çünkü Suriye, ülkelerin ulusal menfaatleri için kıyasıya mücadele ettiği bir minyatür 3. Dünya Savaşı arenası olurken, başından beri meseleye insanî açıdan bakarak tavır belirleyen tek ülke Türkiye oldu. 
Sayın Davutoğlu, "Ben bu milletin siciline, katillerle aynı yerde bulunmuş bir yönetici olarak geçmek istemiyorum" diyor ve Türkiye farklı bir tutum izleseydi 50 yıl sonraki yöneticilerimiz o ülkelerin halkından özür dilemek zorunda kalırlardı" diyor ve ekliyor: "Türkiye yanlış ata oynuyor" tabiri bana çok ağır geliyor, biz bahis mi oynuyoruz burada... 
Aslında Türkiye, Esad'ın yanında yer alsaydı en ağır eleştiriler yine aynı kişilerden gelirdi... 
Türkiye'nin başından beri alternatifleri gözetip gelişmelere göre dozu yükselten bir politika izlediğini söyleyen Davutoğlu bir konuda yanıldığını söylüyor ve ısrarımız üzerine bunu şöyle açıklıyor: "Ben Esad'ın kendi halkına karşı bu kadar gaddarlaşabileceğini tahmin etmemiştim" diyor ve şu ilginç analizi paylaşıyor: Esad'ın en büyük dezavantajı annesinin hayatta olması. Gündüz uzun uzun konuşuyoruz ama akşam eve gidip annesini görünce sanki babasının ruhu geliyor ve 'Hama'yı unutma, tek çözüm Hama...' diyor ve Esad tamamen değişiyor. 

BU CENEVRE BAŞKA CENEVRE 
Malum hep birlikte Cenevre-2'yi bekliyoruz. Bence bu görüşmelerin en büyük dezavantajı da ilkiyle aynı mekânda yapılacak olması. Çünkü hemen ilk toplantıyı çağrıştırıyor ve "İlkinden ne çıktı ki, daha çok Cenevre'ler olur" algısını uyandırıyor. Oysa sayın Davutoğlu'nun değerlendirmelerinden anlıyoruz ki Suriye konusunda ilk defa bu kadar net bir çözüm arzusu ile bir araya geliniyor. 
Bu noktada Başbakan Erdoğan'ın ABD ziyareti çok önemli bir aşamayı oluşturuyor. Çünkü, Suriye'deki son durum taze veriler ışığında yeniden gözden geçirildi ve bu senkronizasyon ışığında "Esad'sız Suriye ve muhaliflere daha fazla destek" mutbakatı sağlandı. 
(Bu arada... "Askeri müdahale veya uçuşa yasak bölge kararı çıkaramayan Türkiye'nin bu geziden hezimetle döndüğü" mealinde bir analiz yapabilen meslektaşlarıma hayretimi defalarca ekranlardan paylaşmıştım. Çok ilginçtir, sayın Davutoğlu da bu değerlendirmelere çok şaşırdığını, Türkiye'nin hiçbir zaman askeri müdahale hedefi olmadığını söyledi.)
Daha sonra 11 ülkenin katılımıyla gerçekleşen ve yine Türkiye'nin gayretleriyle oluşan Umman Mutabakatı sonucunda "Krizin uzamasından doğacak problemlerin müsebbibinin Rusya olacağı ve Cenevre'deki müzakerelerden sonuç alınamazsa muhalefete desteğin şeklinin değişeceği ilan edilmiş oldu. 
Yine bu günlerde yaşanan çok önemli bir gelişme daha... Bana göre krizin bu kadar uzamasındaki en önemli etken olan muhaliflerin ayrı tellerden çalması da yeniden yapılanmaları ve yeni bir temsilci seçmeleriyle önlenmiş oluyor. Pazartesi günü ise sayın Davutoğlu'nun da katılacağı AB Dışişleri Konseyi'nden büyük ihtimalle geç de olsa Suriyeli muhaliflere uygulanan silah ambargosunu kaldırma kararı çıkacak. 
Bütün bunları toparladığımızda Suriye'deki krizin çözülmesinde adeta anahtar durumunda olan Rusya belki de ilk defa bu geniş tabanlı ortak pozisyon karşısında konumunu değiştirme mecburiyeti hissedecektir.
"Bu aşamada 'çözüm' veya 'olumlu sonuç'un ölçüsü nedir" sorusuna ise sayın Davutoğlu'nun cevabı çok net: 
Suriyeli mülteciler, "Artık ölüm endişemiz yok, evimize dönebiliriz" dediği zaman çözüm zamanıdır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.