İsmet Paşa ne derdi?..

A -
A +

Testi çoktan çatlamıştı ve su tutmuyordu, şimdi kırıldı; artık Ünal Aysal'ın 25 Ekim Genel Kurulu'ndan sonra, Galatasaray'da "eski başkan olmaktan öteye" yapacağı hiçbir iş yoktur ve olmamalıdır!..
Son iki yıldır, sevgili Levent Tüzemen'in sık sık dediği ve yazdığı gibi,
"Galatasaray'da başkanlık sistemi vardır, Başkan ne derse o olur" sözünün "uygulama olarak" en kötü örneklerinden birini sahneleyen ve kulübü "padişah gibi" yöneten bir Başkan'ın, "Galatasaray Tüzüğü'ne göre yeniden aday olma hakkı elbette vardır" ama Galatasaray camiası, eğer "böyle" bir istek ortaya çıkarsa, bu isteğe 'kırmızı ışık yakacağını" göstermelidir ve zaten Divan Kurulu'nda "büyük ölçüde göstermiştir!.."
Kürsüden sorduğu "Bana güvenmiyor musunuz" anlamına gelen sorusuna salondan "Güveniyoruz" karşılığını alamayan  bir Başkan, eğer "Ben yeniden aday oluyorum" derse, "bunun anlamı" çok ama çok başkadır ve "Galatasaray gibi bir camia" buna müsaade etmemeli, kulübü bugünkü durumdan çıkaracak "yeni" bir başkanı adayını "mutlaka" bulmalıdır!..
Bakınız, "gerek görsem", şimdi buraya "en az 20-30 isim sıralayabilirdim"; bu isimleri tek tek yazdığımız pusulaları bir torbaya koysak, o torbadan "bir  tanesini" çeksek, "kim çıkarsa çıksın", inanıyorum ki, Galatasaray'ı "Ünal Aysal'dan çok daha iyi idare edecek" ve düzlüğe çıkaracaktır, hem de "camianın inancını, güvenini ve desteğini de arkasına alarak!.."
Galatasaraylı yöneticiler için, ne sebeple olursa olsun, "Kulağından tutar atarım" diyecek kadar "haddini aşan" bir kulüp başkanı, ne yazık ki, 3 ayrı yönetim kurulundaki "onca" yöneticiyi "kulağından tutup atmaktan beter etmemişse" de, "heder etmiştir!.."
Eğer "yeniden aday olursa", herkes bilmelidir ki, "heder edilecek bir grup yönetici daha" sıraya girmiş olacaktır!..
Bakınız, yakın siyasi tarihimizden bir örnek vereyim; "Cevdet Sunay'ın Cumhurbaşkanlığı'nda görev süresi bitmiştir" ve yeni cumhurbaşkanını seçmek için Meclis'te turlar yapılmakta ama adaylar seçilmek için "Anayasa'da yazılı nitelikli çoğunluk oyunu" alamamaktadır. Sayısız turlardan sonra anlaşılır ki, Meclis'teki iki büyük partinin "inatlaşması yüzünden" mevcut adayların hiçbiri seçilemeyecektir.
İki partinin grup başkan vekilleri bir araya gelirler, "bir ara formül" geliştirirler; "Cevdet Sunay'ın görev süresi 1 yıl uzatılacak, bu sürede de seçilebilecek aday için partiler arası bir uzlaşma sağlanacaktır!.."
CHP Grup Başkan Vekili, bu kararı iletmek ve talimatını almak için CHP Genel Başkanı İsmet İnönü'ye koşar; rahmetli Paşa, Meclis berberinde tıraş olmaktadır. Grup Başkan Vekili "aldıkları kararı" anlatır, İsmet Paşa kafasını "Hayır" anlamına sallar; "Ne yapacak Cevdet Paşa, bugüne kadar yaptığından başka? Bu formül olmaz, başka formül bulun!.."
Ve, Cevdet Sunay'ın görev süresi uzatılmaz, "başka formül" bulunur; Fahri Korutürk!..
Rahmetli İsmet Paşa yaşasa ve de Galatasaray Kulübü üyesi olsa, sorardı; "Ne yapacak yeniden seçilirse, Ünal Aysal; bugüne kadar yaptıklarından başka?.."
"Bu soru" ne demekti; "Başka aday bulun!.."

"Doğru" ise, teşekkürler!..

Duydum, inşallah doğrudur:
Galatasaray Yönetim Kurulu, Florya'daki kapıda başı sıkışarak ölen arkadaşımız Erkan Koyuncu için "karar almış" ve karar defterine de işlemiş; "Koyuncu ailesine mali açıdan destek verilecek, ev alınacak ve çocukları okutulacak!.."
Tekrarlıyorum; inşallah bu karar doğudur ve eğer doğru ise elbette bizlerin de Galatasaray Başkanı ve yönetimine "teşekkür borcumuz vardır!.."
İnanıyorum ki, meslek kuruluşlarımız ve İstanbul'daki arkadaşlarımız da, "Yönetim Kurulu karar defterine işlenen bu kararın gereklerinin yapılıp yapılmadığının takipçisi" olacaklardır!..

Vefa!..  

Spor, bir coşku, sevgi, saygı bahçesidir; vefa dolu olmalıdır!..
Ne yazık ki, artık "alıştığımız" ve de "kanıksadığımız" iki büyük kulüp başkanının tutumları, "bir defa daha" bu bahçeyi "deve dikeni" tarlasına dönüştürüverdi:
Bunca yıl Türk futboluna ve Fenerbahçe'ye hizmet etmiş, "en zor devirlerde" görev üstlenmiş ve gönüllü olarak büyük sorumluluklar yüklenmiş sevgili Abdullah Kiğılı dostumuz Başkan Aziz Yıldırım'la ilgili olarak sitem etmiş; "Fenerium'da ve kulüpte yaptıklarımıza bir teşekkür bile etmediler!.."
Galatasaray Divan Kurulu'nda da, Galatasaray Başkanı Ünal Aysal, "beraber çalıştığı üç teknik direktörden söz ederken", iki İtalyan Hoca'nın "adlarını söylemiş" ama "aldığı kupalarla, kazandığı başarılarla" Ünal Aysal'ı "ünü yurt dışına taşan Başkan Ünal Aysal yapan" futbol takımının hocası Fatih Terim'in adını anmayarak, ondan "Birinci Teknik Direktörümüz" diye söz etmiş!..
Ne demiş, Şeyh Sadi Şirazî; "Bülbülden vefa ummayın, çünkü her dem başka bir gül üzerinde öter."
Ve de ne demiş filozof Hegel; "En vefakâr dostumuz gölgemizdir bilirsiniz. Ama unutmayın ki; o da yoldaşlık etmek için güneşli havayı bekler."

Emirle yardım olur mu?..

Dün sabah gazetemde, Ömer Faruk Ünal'ın yazısını okuyunca, şaşkına döndüm; Merkez Hakem Komitesi, hakem ve gözlemcilere mail ile talimat yollamış; "16-17-18 Mayıs'ta yönettiğiniz maçlarda aldığınız parayı Soma'ya yollayın!.."
Bu ne demektir, bu nasıl şeydir, "emir ve talimat" ile yardım olur mu; sevgili Ömer Faruk, haklı olarak bu "garip" kararı ve talimatı "delik deşik etmiş, benim de ilâve edeceğim tek şey var; şekli ile de, içeriği ile de, hatalı, yanlış, adaletsiz, kanunsuz "böyle" bir talimatın "asıl sorumluları", Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören ile MHK Başkanı  Zekeriya Alp'tir.
"Yapılması düşünülen yardımı, böylesine "acayip" bir talimatla lekeleyen ve hakemlerle, gözlemcileri talimata "uymama hakkı olanlar ve uymayanlar" ile "Ne olur, ne olmaz, beni fişlerler" diyerek "uyanlar" şeklinde bölecek olan bu karar derhal iptal edilmelidir!..

Başka maçlar mı izledim, yoksa?..

Galatasaray, "üç farkla kaybedebileceği" maçta, "son dakikada attığı golle", Beşiktaş ise "üç farka kazanabileceği" maçta, "son dakikada yediği golle" beraber kaldı!.. Galatasaray çok kötü bir futbol oynadı, Beşiktaş o sahaya rağmen iyi futbol oynadı!..
İki maçla ilgili olarak, ertesi günü spor sayfalarımızdaki yorumları okudum; büyük çoğunluk, ili takımın teknik direktörlerini de, takım olarak oyunlarını da, futbolcularını da," nerede ise denk olarak" yerden yere vuruyordu!..
Skor tabelalarında, "1-1 yazan" iki maçın sadece "denk sonuçlarına  uygun" bir tabloydu bu; teknik adamlık, takım oyunu ve futbolcu randımanı olarak "sahadaki futbolda, Galatasaray ile Beşiktaş arasında en ufak bir denklik" yokken!..
Bu yorumları okurken, kendi kendime sorup durdum; "Ben başka maçlar mı izledim acaba?.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.