Îmân, muma benzer

A -
A +

Emirleri, ibâdetleri yapmayan, mü'min olsa da Müslümânlığı tam değildir. Böyle îmân, insanı yalnız dünyada korursa da, âhırete îmânla gitmek güç olur.  Îmân, muma benzer...
Âhırette azaptan kurtulmak için îmân etmek şarttır. Îmân edenlerin, farzları yapıp haramlardan kaçınması lâzımdır. Ayrıca Peygamber efendimizi, malından ve canından daha çok sevmelidir. Bu sevgisinin alâmeti, sünnetleri yapıp mekruhlardan kaçınmaktır. Bir mü'min, mubahlarda da, ne kadar Ona uyarsa, o derece kâmil ve olgun bir Müslüman olur.
Peygamberlerin îmânı ile avâmın îmânı, îmân olması bakımından müşterektir. Peygamberlerin îmânının üstünlüğü, îmânın sıfatına bağlıdır. Mesela, insanlar, insan olmakta eşit iseler de, sıfatları yönünden farklıdırlar. Hazret-i Ali ve İmâm-ı Şâfiî hazretleri;
"Îmân inanmak ve söylemek ve ibadetleri yapmaktır" dediler. Bu sözleri, kâmil olan, olgun olan îmânı bildirmektedir. Kalbinde îmân olduğunu söyleyen kimsenin mü'min olduğu söz birliği ile bildirilmiştir.
İşlerdeki, amellerdeki bozukluk, insanı dinden çıkarmaz. Günah işlemek, kalbdeki îmânı bozarsa, mesela günah olduğuna inanmayarak yaparsa, o zaman küfür olur. Tâbiînin büyüklerinden olan Hasen-i Basrî hazretleri buyuruyor ki:
"İçinde yılan bulunduğu bilinen bir deliğe insan elini sokmaz. Eğer sokarsa, içinde yılan bulunduğuna inanmamış demektir. Bunun gibi, Allahü teâlâya ve Cehenneme inanan bir kimsenin, İslâmiyetin yasak ettiği şeyleri yapmaması lâzımdır. Günâh işleyenler, Allah kerîmdir, affetmesini sever. Ona güveniyoruz da yapıyoruz derlerse, bu söz, delikteki yılanın sokmamasını düşünerek elini koymaya benzer."
Günahlar nefse tatlı gelmektedir. Mü'min, nefsine aldanarak günah işleyebilir. Fakat, günah işlerken, aklı ve îmânı onu üzmektedir. İnsan, aklı ile îmân eder. Nefse tatlı geldiği için de, günaha sürüklenir. Bundan dolayı, îmân ile isyânın başka başka olduğu anlaşılır. Yılanın deliğine el uzatmak, nefse tatlı gelseydi veya bu iş nefse tatlı gelen bir şeye sebep olsaydı, mesela, elini uzatırsan, sana şu kadar para var denilse idi, o zaman nefse uyar, elini belki uzatırdı.
Netice olarak, îmânı, farzları ve haramları öğrenmek, bilmek  farzdır. İmân edip ibâdet edene, Müslümân denir. İbâdetleri yapıp haramlardan kaçınan, tam Müslümândır. Bunlardan biri bozuk olur veya hiç olmazsa, Müslümânlık bozuk olur. Emirleri, ibâdetleri yapmayan, mü'min olsa da Müslümânlığı tam değildir. Böyle îmân, insanı yalnız dünyada korursa da, âhırete îmânla gitmek güç olur. Îmân, muma benzer, İslâmiyetin bildirdiği emir ve yasaklar da mum etrafındaki fener gibidir. Mum ile birlikte fener de, İslâmiyettir. Fenersiz mum çabuk söner. Îmânsız, İslâm olamaz. İslâm olmayınca, îmân da yoktur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.