Sâlih amel işleyenler...

A -
A +

İslâm âlimleri, insana vâcib olan birinci vazîfe, îmân, amel ve ihlâs sâhibi olmasıdır buyurmuşlardır. Çünkü dünya ve âhıret saâdetleri, ancak bu üçüne kavuşmakla elde edilir.
İbâdet; doğru i'tikâd, doğru söz ve doğru iş olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Herkesin bunları öğrenmesi ve ona göre hareket etmesi lâzımdır. Doğru i'tikâd, doğru söz ve amel-i sâlih, birinci vazife olmalıdır. Necm sûresinin 32. âyetinde meâlen; (Allah, sâlih amel işleyenlere, Cennetini verecektir. Onlar, küçük günâhlardan ve büyük günâhlardan ve fuhuşlardan sakınanlardır. Senin Rabbinin affı boldur) buyurulmuştur.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
"A'mâl-i sâliha, İslâmın beş rüknü, direğidir. İslâmın bu beş temelini, bir kimse hakkı ile, kusûrsuz yaparsa, Cehennemden kurtulması kuvvetle umulur. Çünkü bunlar, aslında sâlih işler olup, insanı günâhlardan ve çirkin şeyleri yapmaktan korur. Nitekim, Ankebût sûresi, 45. âyetinde meâlen; (Kusûrsuz kılınan bir namâz, insanı pis, çirkin işleri işlemekten korur) buyuruldu. Bir insana, İslâmın beş şartını yerine getirmek nasîb olursa, ni'metlerin şükrünü yapmış olur. Şükrü yapınca, Cehennem azâbından kurtulmuş olur. Çünkü Nisâ sûresi, 146. âyetinde meâlen; (Îmân eder ve şükrederseniz, azâb yapmam) buyuruldu. O hâlde, İslâmın beş şartını yerine getirmeye cân ve gönülden çalışmalıdır."
Abdullah-ı İsfehânî hazretleri, nasîhat isteyenlere buyurdu ki:
"Akıllı kimse, îmânını korumak için, Allahü teâlânın emir ve yasaklarında gevşeklik göstermez ve sâlih amellerde kusûr etmez. Allahü teâlânın, mü'minlerin kalblerine verdiği îmân, tabîat ve hevâ zulmetiyle perdelenmiştir. Bunun açılması için perdeleri ortadan kaldıracak şeye ihtiyaç vardır. Allahü teâlâ, sâlih amellerle îmânı kuvvetlendirmek için, emir ve yasaklarda bulunmuştur. Kökü, yakîn toprağında bitmeyen, dalları amellerle meydana gelmeyen her îmân, Azrail aleyhisselâm canı almaya geldiği zamandaki şiddetli korkular karşısında sâbit kalamaz. Böyle kişinin, sonunda îmânsız ölmesinden korkulur. Bu da ancak son nefeste ve ölüm korkuları zuhûr ettiği zaman belli olan bir durumdur. Bu hâl meydana geldiğinde, çok az insan îmânında sebât eder. Sâlih amellerin faydasına kavuşmak, ehl-i sünnet îtikâdında olmak ve güzel ahlâk sâhibi olmakla mümkündür."
Netice olarak, İslâm âlimleri ve tasavvuf  büyükleri, insana vâcib olan birinci vazîfe, îmân, amel ve ihlâs sâhibi olmasıdır buyurmuşlardır. Çünkü dünyâ ve âhıret saâdetleri, ancak bu üçüne kavuşmakla elde edilir. Amel, kalb ve dil ile, yanî söz ve bedenle yapılacak işler demektir. Kalbin işleri, ahlâktır. İhlâs, amelini yani bütün işlerini, ibâdetlerini, yalnız Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşmak için yapmak demektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.