İslam âleminin kendisiyle yüzleşmesi

A -
A +

Savaş neticedir; Filistin üzerinden İslam dünyasının fikri matematiklerle değişmez doğrulara varması, kendini, acziyetini, sefaletini sorgulaması gerekir.
Haçlı dünyasının şımarık çocuğu İsrail, hiçbir kanuni ve mânevi müeyyide tanımadan Filistin'e bombalar yağdırır, bebekler merhametsizce katledilir, terör insafsızca eser, Netanyahu, Nazileri aşarken İslâm âlemi suskun ve pısırık vaziyette sadece seyretmekte.
Öyle ise susarak zulme ortak olan bu sözde İslam âleminin ayna karşısına geçerek kendi kendisiyle yüzleşme vaktidir.
"İslâm âlemi" diyoruz ama; öyle bir âlem, öyle bir dünya var mı? Nüfuz, etki, yönlendirme, olaylara ağırlık koyma bakımından böyle bir dünya mevcut mu? Coğrafya olarak; Endonezya'dan Fas'a kadar çok geniş bir coğrafya var. Nüfus bakımından gayet kalabalık. İki milyara yakın Müslüman unsur bulunmakta. Bu, her üç dünyalıdan biri Müslüman demek anlamına geliyor. Bu nüfus, din olarak Müslüman. Aynı zamanda büyük bir tarihî miras var. Toparlarsak, en son ve en üstün din, muazzam bir coğrafya, ihtişamlı bir tarih, devâsa bir nüfus...
Ve fakat tam tezat olarak Müslümanların bugünkü perişan hâli. Dikkat edilirse İslam ülke yahut memleketleri diye yazıyoruz. Çünkü bugün her unsuruyla İslam devleti yok. Bir iki tanesi kendilerine "şeriat devleti", "İslam Cumhuriyeti" dese de bunlar gerçeklerle örtüşmüyor.
Bu coğrafyada yukarıda saydıklarımız mevcut ama ekonomik güç yok. Petrol gibi yer altı zenginliklerine sahip olmak başka, paraya hakim olmak başkadır. Paraya sahip olmakla paraya hakim olmak farklı değerlerdir. Vaziyet şöyle, İslam coğrafyası, çok zenginler, orta halliler ve çok fakirlerin yaşadığı bir dünya. Çok zenginler; büyük çoğunluğu petrol şımarığı, petrol müsrifi para görgüsüzü Körfez ülkeleridir. Çok fakirler, Bangladeş, Afrika memleketleri vs.dir. Orta halliler de öbürleri.
Arap diyarları, ciddi bir nüfus, yer altı servetleri ve astronomik paralara sahipler, fakat kendi iradelerinin uzağındalar. Buralara tayin edilmiş yönetimler, şeklen Doğulu, kalben ve zihnen ise Batının güdümünde olan gamsızlardır. İslam âlemi denilen coğrafyada ekonomik dağınıklıktan başka iki menfilik daha bulunmakta. İtikadî perişanlık ve fikrî sefalet. Tarihin derinliğinde Yahudiler Şia'yı ihdas edip sapmalara yol verdiler. Yakın tarihteyse İngilizler Vehhabiliği kotararak bu bid'atle Müslümanların başına büyük sıkıntılar açtılar. Fikri vakıaya gelince; bölge fikir ithalatçısıdır, fikir ihracatı yapamamakta.
Bu vaziyetteki bir İslam dünyasının, şu haşin dünyada dişe dokunur bir varlık göstermesi mümkün olamaz.
Dâvânın ayağa kaldırılma şerefi, yine Türkiye'ye düşmekte. Türkiye, sanayi inkılabı kaybını telafi edip, güçlü bir ekonomiyle yüksek teknolojiyi yakalayarak İslam âlemini kucaklamak istemekte. Tarihten gasbedilmiş hakkını alma yolunda. Batı bunun farkında ve tedirginliğinde. Bizdeki darbe teşebbüsleri de bundan. Düveli muazzama, veya haçlı dünyası bu sebeple Neo Osmanlıcılık diye karalama yapmakta. Bu sebeple Arapların içinde Türkiye düşmanı insanlar yetiştirmekte. Bu yüzden IŞİD kuruldu, bu sebeple İsrail taşeron olarak kullanılmakta.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.