Adlî yıl; bir eski Türkiye alışkanlığı

A -
A +

Geçen sene eylül başında Türkiye, adlî yıl açılışında yaşanan tatsızlıkları konuşuyordu. Bu yıl aynı tarihlerde yine benzer tatsızlıklar konuşulmakta. Geçen sene tatsızlığa yol açan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu'nun nutku olmuştu. Karşısında oturan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a karşı tenkitlerini sıralıyordu. Bunun üzerine Tayyip Erdoğan, yargı zemininde politika yapılmasından dolayı salonu terk etti. Başbakan salonu terk edince cumhurbaşkanı Gül de terk etti...
O gün Tayyip Erdoğan, "Metin Feyzioğlu çağrılırsa ben, bir daha bu toplantılara katılmam!" demişti. Bu sene sıkıntı bir ay evvelinden başladı. Cumhurbaşkanı, başbakan, adalet bakanı ve teşrifattaki/protokoldeki diğer isimlere dâvetiye gönderilirken TBB başkanına da gönderilmişti. Keyfiyet kendisine sorulunca Tayyip Erdoğan, eski kararını tekrar etti. Bunun üzerine Yargıtay başkanı, dâvet hadisesini Yargıtay Başkanlar Kurulu'na götürdü. Orası dâvetin bir teâmül olduğunu ve dolayısıyla adı geçenin çağrılacağını ilân etti. Bunun üzerine bu yıl merâsime cumhurbaşkanı, başbakan ve adalet bakanı iştirak etmediler. Toplantı muhalefet liderleri ve barolar başkanının iştirakiyle yapıldı.
Şimdi şu sorulmaz mı?
Adalet, devlet olmanın ilk şartını teşkil ettiğine göre; devleti temsil eden cumhurbaşkanıyla devleti çalıştıran başbakan ve adalet bakanının olmadığı bir toplantının yalnızca muhalefet parti başkanlarının iştirakiyle yapılmış olması ne kadar güzeldir?
Tabiî ki güzel değil.
Bu ne bir başarıdır ne de övünülecek bir olay. Bu bir ihtilaf, niza ve güceniklik hâlidir. Konuşmalar, tek taraflı bir irade beyanından öteye geçememiştir.
Halbuki şu yapılabilirdi:
Metin Feyzioğlu, Cumhurbaşkanını arayarak tebrik edip, kırgınlıkların mazide kalması gerektiğini, geçen sene belki maksadını aşan ifadeleri olmuş olabileceğini fakat kasdının bulunmadığını birlik beraberlik adına merasime huzur vermelerinin kendilerine kuvvet kazandıracağını arz edebilirdi.
Böyle bir arz, kibarca özür dileme telakki edileceğinden buzlar erirdi. Ama esasında itidalli bir kişilik intibâı vermesine rağmen kendine zorla ideolojik bir misyon yüklemeye çalışan Metin Feyzioğlu bunu yapmadı.
Neticede Yargıtay başkanının hukuk fakültesi talebelerine anlatılacak cinsten ders karakteri taşıyan yeknesak konuşmasının mihveri etrafında yapılıp bitti.
Bütün bunlar hadisenin göz önündeki hikâye tarafıdır. Bu hikâyeden hareketle taş gibi bir gerçeğe gelerek şu soruyu soruyoruz:
-Adlî yıl açılışı diye bir törene gerek var mı?
Adlî yıl merâsimleri, okullardaki and içme ritüelleri, stadyumlardaki 19 Mayıs İsveç jimnastikleriyle benzerleri gibi eski Türkiye'nin önemli görünme alışkanlıklarından biridir...
Şahıslar tatil yapabilir.
Fakat adliye nasıl tatil yapar ki adli tatil bitip de adlî yeni yıl olsun? Denebilir ki "nöbetçi mahkemeler var?" Mahkemeler, normal zamanlarda iş yükünü kaldıramazken, nöbetçi mahkemeler, tatilde ne kadar iş çıkartabilir?
Adliye de maarif de tatil yapamaz, yapmamalı. Mensupları tatil yapabilir. Müesseselerse 12 ay hiç hız kesmeden çalışmalıdır. Adliye böyle çalışsa dâvâlar ömür boyu sürmez, maarif böyle çalışsa üniversiteye girme sıkıntısı kalmaz.
Bu sebeple adlî yıl açılış törenleri kaldırılmalıdır?
Peki kutlama?
Neyin kutlaması?
Şayet hukukçular, mahkemeler, yargı, iş ve eser olarak dünya çapında ödüle layık bir başarıya imza atarlarsa o zaman en canlı ve renklisinden kutlamalar yapılır ve yapılmalı, maddî ve gayrı maddî liyâkatlerle taltif edilmeli. Karşılıklı oturup birbirini övmenin veya yermenin kimseye hiçbir faydası yoktur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.