Türkiye'nin AB'ye kabul edilmemesinin iki sebebi

A -
A +

AB'ye girmeyi şeref kabul eden zihniyet, bu şerefi Adnan Menderes ve O'nun Hariciye Vekili Fatin Rüştü Zorlu'ya mal etmek istemediği için epeyce bir süre AET/Avrupa Ekonomik Topluluğu'na müracaat tarihini 1959 değil, 1963 Ankara Andlaşması olarak gösterdiler.
İşin şerefi, 27 Mayıs darbesinin arkasında bulunan ve bundan dolayı  Başbakan yapılan İsmet İnönü'ye mal edilmek istenmişti. Halbuki gemi ile Yassıada'ya götürüldükleri esnada bile sanki kabine toplantısındalarmış gibi hariciye vekili üstlerine AET ile alakalı malumatlar arz etmekteydi.
Daha sonra bu kısaltmadan E harfi düştü ve teşekkülün adı AT/Avrupa Topluluğu oldu. Yunanistan, 1974 Albaylar darbesini yapan cuntacıları  hapse atınca AT, Yunanistan'ı ve beraberinde Türkiye'yi birliğe almak istedi. '70'lerin sonuna yaklaşılıyordu. Başbakan Bülent Ecevit, Avrupa'yı kasdederek "kabul etmiyoruz; onlar ortak biz pazar olacağız!" dedi.
Böylece bir tren kaçmış oldu. Yunanistan'sa kompartımana atlamıştı. O kadarla da değil; biraz sonra bir başarı daha yakalayacaktı. Darbe yüzünden NATO'dan ihraç edilmişti. Şimdi tekrar girmek istiyordu. Ancak bunun için NATO üyesi devletlerin muvafakat vermesi gerekiyordu. Kilit bizdik. 12 Eylül rejimi "o halde biz de AT'ye gireriz!" pazarlığını yapmadan bu muvafakati verdi.
Bu arada AT isminden T harfi de düşerek onun yerini B aldı. Böylece teşekkül, son hedef olarak birliği gösteriyordu. AB/Avrupa Birliği, vizeleri kaldırdı, ortak paraya gitti, parlamento kurdu vs.
Bütün bunlar olurken Türkiye,  Başbakan Turgut Özal döneminde müracaatını yeniledi, Başbakan Tansu Çiller'le çok avantajlı olmasa da Gümrük Birliği'ne üye oldu. Başbakan Tayyip Erdoğan'la üyelik için var gücüyle asıldı, kriterlerin hemen tamamını tek tek yerine getirdi.
Fakat... fakat...fakat! Türkiye  alınmadı...AB, Türkiye'yi almadı, ama eski SSCB peyki ne kadar çelimsiz devlet varsa hepsini kabul etti. Daha manidar ve garibiyse Kıbrıs adasının yarısında lafı geçen Kıbrıs Rum devletini almakla da kalmadı dönem başkanı bile yaptı. Halbuki Türkiye, sadece geçen asrın ortalarında AET'ye girmek için müracaat etmemişti. 1949'da kurulmuş olan AK/ Avrupa Konseyi'nin de kurucu âzâsıydı. Bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, her ne kadar AK'nin organı olsa da AB'nin yargı gücü vazifesini ifa etmektedir.
Görüldüğü gibi AB sürecinde Türkiye, ilki çok ciddi şekilde, ikincisi de dolaylı olarak üyeliği kaçırmıştır. Bunları saymazsak 55 Yıldır horlanırcasına oyalanmakta. Bu oyalanmanın düne ve bügüne dair iki temel sebebi vardır:
Dün Türkiye'yi yoksul, nüfusu fazla ve Müslüman olarak gördükleri için almıyorlardı. Bugünse kalkınmış, nüfusu fazla ve Müslüman olarak gördükleri için almamaktalar. Avrupa için fakirliğimiz de zenginliğimiz de tehlikelidir.
Bu vaziyet karşısında yapılacak olan net tavır almamızdır. Ankara, bir süre verip beklemeli. O sürede kabul görmezsek, müracaatı tek taraflı olarak feshetmeli.
Sonrası?
Sonrası şu:
Hedeflerimize azimle yürüyelim. O zaman belli başkentlerden hey'etlerin gelip AB'ye katılmamız için ricada bulunmaları hiç sürpriz olmaz. Haysiyetimiz bu tavrı emretmekte. Yeni Türkiye kapısından geçtiysek bu zekâ cevvaliyeti ve kararlılık gösterilmeli.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.