Cenâb-ı Hakk'ın yardımına kavuşabilmek için...

A -
A +

Allahü tealanın yardımına kavuşabilmek için hâlisâne ve cân u gönülden O'na münâcâtta bulunmak, tazarru ve niyâz eylemek, yalvarmak gerekmektedir...

Bugün dünyanın pekçok yerinde, insanlara, özellikle Müslümanlara çeşit çeşit zulümler yapılmaktadır. Bunlara ne Birleşmiş Milletler, ne Avrupa Birliği, ne de NATO 'dur' demektedir!

Maalesef İslâm Âleminden de herhangi bir ses çıkmamaktadır... Bu durumda, Cenâb-ı Hakk'ın yardımına kavuşabilmek için hâlisâne ve muhlisâne, cân u gönülden O'na münâcâtta bulunmak, tazarru ve niyâz eylemek, yalvarmak gerekmektedir...

Şimdi burada, Allahü teâlânın, mazlûmlara yardımcı olacağına dâir bir menkıbe anlatalım:

Horasân vâlîsi Abdullah bin Tâhir, çok âdil bir kimse idi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâlîye bildirmişlerdi. Hırsızlar getirilirken birisi yolda kaçmıştı... O sırada Hirâtlı bir demirci de, Nişapur'a gitmişti. Demirciyi o gece jandarmalar yakaladılar ve diğer zanlılarla beraber vâlîye çıkardılar. Vâlî dedi ki: "Bunların hepsini hapsedin."

Bir suçu olmayan demirci, hapishânede hemen abdest alıp namaza durdu. Namazdan sonra, "Ya Rabbî! Bir suçum olmadığını ancak Sen biliyorsun. Beni bu zindândan ancak Sen kurtarırsın" diye gözyaşlarıyla duâ etti...

Vâlî uyurken rüyâsında dört kuvvetli kimse gelip, tahtını ters çevirecekleri zaman uykudan uyandı. Hemen kalkıp, abdest aldı, iki rek'at namaz kıldı. Tekrâr uyudu. Tekrâren o dört kimsenin tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde bir mazlûmun âhı olduğunu anladı.

Vâlî, hemen hapishâne müdürünü çağırtıp sordu: "Acaba bu gece hapishânede mazlûm birisi kalmış mı?"

Müdür dedi ki: "Bunu bilemem efendim. Yalnız biri namaz kılıyor, çok duâ ediyor. Göz yaşları döküyor."

Vâlî dedi ki: "Hemen o adamı buraya getiriniz."

Demirciyi vâlînin yanına getirdiler. Vâlî onun hâlini sorup durumu anladı ve ona dedi ki: "Sizden özür diliyorum. Hakkınızı helâl ediniz ve şu bin gümüş hediyemi de kabûl ediniz. Herhangi bir arzûnuz olunca da bana geliniz."

Demirci de cevâbında dedi ki: "Ben hakkımı helâl ettim. Verdiğiniz hediyeyi de kabûl ettim. Fakat işimi, dileğimi senden istemeye gelemem."

Vâlî dedi ki: "Neden gelemezsiniz?"

Demirci de şu cevâbı verdi: "Çünkü benim gibi bir fakîr için, senin gibi bir sultânın tahtını birkaç defa tersine çevirten sâhibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına söylemek kulluğa yakışır mı? Namazlardan sonra ettiğim duâlarla beni nice sıkıntılardan kurtardı. Pek çok murâdıma kavuşturdu. Nasıl olur da başkasına sığınırım? Rabbim, nihâyeti olmayan rahmet hazînesinin kapısını, ihsân sofrasını herkese açmış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de vermedi? Kim geldi de, boş döndü? İstemesini bilmezsen, alamazsın. Huzûruna edeple çıkmazsan rahmetine kavuşamazsın."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.