Gurbet içinde gurbet yaşamak...

A -
A +

Gece şehirlerarası yolda bize bir şeyler olmaya başladı. Bir çocuk ishal olmuş zavallı yavrunun üstü başı batmıştı. Yolcu otobüsü müsait bir yerde durdu. Öğretmen de bana döndü:
-Sen yardım et!
Hiç zoruma gitmedi. O benim arkadaşımdı. Bizim zaten başka kimsemiz yoktu.
Ben büyüktüm ama yaşım 7 veya 8'di. Cırcır olan arkadaşımın zaten tek olan pantolon ve iç çamaşırını bir anne gibi hiç tiksinmeden poposuna dek yıkadım... Giyecek ikinci kıyafeti yoktu. Kirlenen don ve pantolonunu da en azından kaba kiri gidecek şekilde yıkadım.
Bu sürede öteki yetim çocuk kusmaya başlamıştı. Otogarda bize yedirilen sulu köfte kim bilir kaç günlüktü?
Kim bilir lokantada "ver bunlara bir şeyler" diyen öğretmen, harcırahı ucuza kapatıp üstünü cebe atmanın derdinde iken, lokantacı da o akşam dökmek zorunda kalacağı sulu köfteyi biz beş kimsesiz çocuğa yedirerek zararı mı doğrultmuştu?
Yolcu otobüsünde gece başlayan kusma, bulantı, ishal perişanlıklarında bize kim sahip çıkacaktı? Öğretmenimiz şoföre gidip "Bunları Tokat'a götürmem istendi. Bırakıp döneceğim. Başıma sardılar işte" gibi mırıldanarak muhtemel öfkeye karşı, kendini kurtarmanın telaşındaydı.
Cırcır olan çocuğun yedek giyeceği olmadığı için çıplak kalmıştı. Oturduğu koltuğun üzerine bir gazete, çocuğun üzerine de mahrem yerlerini kapatsın diye bir gazete kapatıp başında bekledim. Diğer çocuk istifra ederken ona da poşet yetiştirdim. Hepimiz bozuk gıdadan perişan olmuştuk. O halde bile öğretmen bize bu olanlardan dolayı kızar da döverse diye korkuyorduk.
İkinci cırcırdan sonra içi boşalan çocuk yorgunluktan uyuyakaldı. Islak elbisesini koltuğuna asıp kurumasını bekledim. Kusan arkadaş da rahatlayınca gece yarısı biraz sakinleştik...
Öğretmenin bir kez bile "nasıl oldunuz?" dediğini hatırlamıyorum. İsmini de hatırlamıyorum. Demek ki çok da merhametsiz değilmiş. Çünkü, yetiştirme yurtlarında gönlümüzde yer edenler gibi nefret uyandıranların da adı aklımızdan gitmez.
12 saat süren yolculuk sonunda Tokat'a indik. Minik arkadaşımın yarı kurumuş elbisesini giymesine yardım ettim. O halde bile otogardan yetiştirme yurduna yürüyerek götürdü öğretmen. Demir kapıları görünce anladık yeni yurdumuzun burası olduğunu. İçimiz burkuldu yeniden... Gurbet içinde bir gurbet daha yaşamak böyle bir şey olmalıydı.        
    Davut Şahin-İstanbul

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.