Kerpiç evden Türkiye’nin ilk AVM’sine

Düzenleyen:
Kerpiç evden Türkiye’nin ilk AVM’sine

YAŞAM Haberleri

Babam, ben İstanbul’a giderken “İçki içme, kumar oynama, kimsenin namusuna bakma. Hadi git, nereye gidersen git işin rast gider. Ama benim bu dediklerimi yapmazsan dünyanın neresine gidersen git iflah olmazsın” dedi…

Burcu Çetinkaya - Başarı hikâyelerini anlatırken, kendimi yeniden ümitlenmiş, zorluklarla mücadeleye hazır hissediyorum. Bana böyle hissettiren insanlarla tanışmak beni mutlu ediyor. Ege Rallisi’ndeydik. Yarış mücadelesi, genel bir kaç yaşadığım aksaklık derken moralim bozuktu. Sonra otelin kapısında bir grup insanla karşılaştım. İçlerinden bir tanesi bana “63 plakalı aracınız, ben de Fırat’ın çocuğuyum, kerpiç bir evde doğdum” diye anlatmaya başladı hayat hikâyesini. Sonra çok değerli birkaç hayat tavsiyesi verdi. O kişi, iş ahlakı, enerjisi, başarıları, ve yaşayan tarih olmasıyla tanıdığıma çok memnun olduğum “Çetinkaya” mağazalarının sahibi, kurucusu Fehmi Çetinkaya’nın ta kendisiydi. Daha sonra röportaj yapma imkânı buldum ve hayat tecrübelerini sizlere de aktarmak istedim. 

 ¥ Söze hapishane günlerini anlatarak başladı…
 14 kişi evde risale okuyorduk. Kapıyı dipçikle açtılar. Silahlar bize doğruldu. Aşağıya indik. Bir tabur asker evi sarmış. Bizi aldılar karokola götürdüler. Bir gün sonra da askerî hapishaneye götürdüler. İki ay sonra ifademizi aldılar. At ahırını temizlemişler, hapishane o. Yağmur yağdığı zaman içeriye giriyordu, ranzaların üzerine çıkıyorduk. Günde iki sefer afedersiniz tuvalete götürüyorlardı. Tuvalete gelip, çıkın dışarı diye bağırıyorlardı. Askerden artan karavanayı bize veriyorlardı. Dışarıdan yemek gelmesi de yasaktı. Derviş isminde bir yarbay savcı ifademizi aldı. Üç şey sordu bana “Namaz kılıyor musun?”, “Oruç tutuyor musun?”, “Dinî eser okuyor musun?”.  “Evet” dedim. 25 kişi buradan, 15 kişi de İskenderun’dan getirmişiz. Hepiniz namaz kılıyorsunuz, dinî eser okuyorsunuz, oruç tutuyorsunuz demek siz bir çetesiniz” dedi. 6 ay sonra iddianame geldi; devletin temel nizamını dinî esaslara uydurmaktan, bütün İslam devletlerini birleştirip tek devlet yapmaktan, Mekke’yi de başşehir yapmaktan itham ediliyorduk. Mahkemede söz aldım ve dedim ki, “Eğer bunları yapabilecek güçteysem beni mahkûm etmek değil, mükafatlandırmanız lazım.”

¥ Çocukluğunuzdan başlasanız anlatmaya ?
 Ben bir köyde, kerpiç evde doğdum. Annem tavada yemeği pişirirdi, bir tavadan yerdik. Bulgur pilavı bakır tavada pişmişse, tereyağı varsa, üzerinde kavurma da varsa, dibi de tutmuşsa… Bir kaşıkla bir tavayla iş biterdi. Öyle ayrı ayrı servisler yoktu. Üzerinde yayık ayranı içerdik, kendimizi çok mutlu ve zengin hissederdik. Yamasız pantalon giymeyen yoktu. Dilenci geldiği zaman ekmek isterdi, kimsede para yoktu. 

¥  Hangi köy?
 Fırat Nehri kenarında Elâzığ Baskil’e bağlı Kadıköy. Hayatımız hep suya bağlıydı. Akarsunun tersine yüzerdik. O yüzden çok güzel yüzerim. Soğuk suda yüzmeye alışkınım. Yaz kış, kar demeden yüzerim. Sporumu yapmadan çıkmam evden. Bazen bahçedeki havuzun kenarı buz tutar ona rağmen yüzerim. Ama sakın siz yapmayın, alışkın değilseniz hasta olursunuz. Sporu ise hapishanede alışkanlık hâline getirdim. İki sefer bizi havalandırmaya çıkarıyorlardı. 
Kerpiç evden Türkiye’nin ilk AVM’sine
¥  Kaç yaşındasınız?

 Aslında 1938 doğumluyum. 80 yaşına merdiven dayadık yani. Hiç aspirin dahi alma ihtiyacı hissetmem.  

¥ İş hayatınızın temelleri nasıl atıldı?
 Terziliği annemden öğrendim, ticareti babamdan öğrendim. Annem tahsilliydi, kültürlüydü. Okuma yazma bilen hiçbir kadın yoktu neredeyse o zaman. Annemin 7 sene medrese hayatı vardı ve hat sanatıyla ilgiliydi. Ondan sonra rüştiye mezunu oluyor. Çünkü babası kaymakammış. Babam da köyün en varlıklı adamıydı ve çok yakışıklıydı.

¥  Köyün dışına nasıl çıktınız? 
 3 tane usta tespit ettim İstanbul’da. Babama anlattım. Babam “otursana oturduğun yerde, bir ihtiyacımız mı var?” dedi. Meğer iyice kemiklerimin güçlenmesini istiyormuş. Sene 1957 yani 19 yaşındayım. Babam, “gitsin İstanbul’a” dedi. Hayatımda İstanbul’a gitmiş iki kişiyi gör-müştüm. Bir tanesinin ismi Yaşar’dı. Dedik “İstanbul’u göreni görmeye gidelim.” Sabaha kadar oturdum, uyku girmedi. Sonra babam sabah namazını kılmış elini öpmeye gittim. “El öpmek o kadar önemli değil, içki içme, kumar oynama, kimsenin namusuna bakma. Hadi git, nereye gidersen git işin rast gider. Ama benim bu dediklerimi tutmazsan dünyanın neresine gidersen git iflah olmazsın, sonra ben de senin peşini bırakmam ha!” dedi. Babam ne kadar içimize işlemişse, onu dünyanın en muktedir insanı olarak kabul ediyordum. Annemden de dünya coğrafyasını öğrenmiştik. Öyle bir zamanda bütün dünya coğrafyasını daha okula gitmeden öğrenmiştik. 

¥  Sonra?
İstanbul’a geldik. Dayım ve anneannem İstanbul’da, Çarşamba’da yaşıyordu. Bir müddet sonra arkadaşlarla tanıştım. Eğlence yerleri var. Canım istiyor. Nefis diyor ki “sen de git”. “Nefsim için babamın itibarını sarsamam” dedim. Hep “Allah’ım beni nefsimle başbaşa bırakma” diye dua ediyorum. 1 sene kaldım İstanbul’da. Buldum gömlekçileri. Önce seri imalat yapan bir Ermeni’nin yanında çalıştım. İşi temelden öğrendim. Bir baktım motorlu makineler var. Şaşırdım. Sonra Bahçekapı’da iş buldum. 1 sene ihtisas gördükten sonra memlekete gittim. Geldim paramız azdı, Adana’da ara yerde dükkân açtım. Adana kebabı yedim, üzerine halka tatlı yedim. Çok hoşuma gitti. Bir de şalgam içtim. “Tam yerine geldim” dedim. Az kazandığım parayı, yemeye, içmeye harcıyorum. Birkaç ay sonra rahmetli babam geldi. “Ne kadar paran var?” dedi. Hiç param olmadığını söyleyince, “Sen yemek için mi oraya gittin? Eğer karın tokluğu için gittiysen, neden birbirimizin hasretini çekiyoruz, gel annenin yanında dur. Karnını burada doyur” dedi. “Oğlum para azken çabuk biter, çoğaldıktan sonra bitmez. Acelen ne, çoğalsın öyle ye” dedi. 

¥  Ne yaptınız? Döndünüz mü memlekete?
 Üç sene Adana kebap yemedim, 3 sene halka tatlı yemedim, 3 sene şalgam içmedim. Domates ekmek, salatalık ekmek yedim. Param vardı ama hedefim de vardı. Caddeye taşıyacaktım dükkânı. Babam geldi bir süre sonra. Ne kadar param olduğunu sordu. 10.000 TL, 30’a tamamlayıp dükkânı caddeye taşıyacağım deyince “Çok paran var, parayı bana ver. Ben değerlendireyim” dedi. Sonra duydum ki fakir fukaraya dağıtmış. 3 sefer geldi böyle aldı birikmiş parayı, dağıttı. Neden böyle yaptığını sorunca “Öyle yapıyorum ki temel sağlam olsun, dua deyip geçme, yer gök dua üzerine kurulu, merak etme oğlum sen zengin olursun” dedi. Şartları yerine getirmek önemli ama dua da önemli. Sonra 30’u bir araya getirdik ve Kurtuluş Caddesi’nde bir yer tuttuk. Rahmetli babam geldi. Gömleği düşündüğümüzün yarısına satmamızı söyledi. “Tüccar hesabı değil, esnaf hesabı” dedi. Yine mantığıma uymasa da dinledim. Sonra “ama hile yok ha” dedi. Birinci günü 4, ikinci gün 5, üçüncü gün 8 derken iş yapmaya yetişemez oldum. 3 sene sonra binayı satın aldık. Bir gün birisi geldi “Sonbahar geldi kravat yok mu?” dedi. Sonra kravat aldım, sonra kadın, çocuk giyim, pantalon derken, altıncı senede Sabancı’nın bitişiğinde villa aldım. Sonra Türkiye’nin ilk büyük alışveriş merkezini kurdum. 
Kerpiç evden Türkiye’nin ilk AVM’sine
“TAYYARE BİLE ALIRIM”
Hedefimiz vardı

Küçük birader arabaya çok meraklıydı. Niyazi, “Niçin bize araba almıyorsun?” diye sordu. Paramız vardı, belki on tane araba alabilirdik. 15 gün sonra yine sordu. “On tane de araba alabiliriz, ama alırsak sen biner gezersin, arabanın masrafı olur, senin masrafın olur, zaman kaybederiz bir de. Ben biner gezerim aynı şekilde. Fakat bizim hedefimiz var, o hedefi tutturursak sana tayyare bile alabilirim” dedim. Biraz zaman geçti, Güney Sanayi Türkiye’nin en büyük tekstil fabrikasıydı. 12 bin kişi çalışıyordu. Yeni bir kumaş tanıtmak için çekilişle 2 araba vereceklerdi. Niyazi “Abi bu bize çıkacak. Rüyasını gördüm” dedi. Müdüre telefon ettim, bir aydır sahibinin çıkmadığını öğrendim. Son 4 saatti, iptal olmak üzereydi. Listeyi bir aldım, iki araba da bize çıkmıştı. Yani şartları yerine getirince Allah da yardım ediyor. Temel çok önemli, sabır çok önemli. Necati kardeşim yanımda okudu. O dükkânda hem yiyor, hem yatıyor hem çalışıyorduk. O zaman İmam Hatip’te okuyordu. Sonradan vali oldu, 5 dönem milletvekili oldu. “Abi otobüsle Silifke’ye gidilecek, otobüs ve yiyecek masrafı 2,5 TL” dedi. 15 gün yalvardı izin vermedim. Sonra bütün dünyayı dolaştırdım. 5 kıtayı gezdirdim. “Zamansız öten horozun başını alırlar. Sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır. Cefayı çekmeyen aşıklar sefanın tadını bilmez.”

“BABAMI DİNLEDİM”
Her gün işe gidiyorum

Her gün bütün raporları alırım. Temelimiz de çok sağlam. Türkiye’nin en başarılı firması seçildiğimizde 52 madde saydılar, bazılarını söyleyeyim. Köyde, kerpiç bir evde doğmuşsunuz. Adana’da bir gömlekle işinize başlamışsınız şimdi 82 bin kalem mal satıyorsunuz. O günden bugüne kadar bir tek çekiniz senediniz karşılıksız çıkmamış. Bütün mağazalar size ait. Bütün krizlerden sağlam çıkmışsınız. Hiçbir verginizi, personel maaşını bir gün geciktirmemişsiniz. Hiç banka kredisi almamışsınız, bankalar size borçlu. Babamın dediklerini dinlediğim için başarabildik. “Yedekte mutlaka para bırakın. Dünyanın her türlü hâli var. O hâl zuhur ettiği zaman, ite köpeğe boyun eğmeyesin” derdi. 

 

Düzenleyen:  - YAŞAM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...