Son görüşmemiz, vedâlaşmamız!..

A -
A +

Tarih 5 Eylül 1967, yani Ahmet Mekkî Efendi hazretlerinin vefât ettiği günün bir öncesi.
Mesâi bitiminde her zamanki gibi vapurla Karaköy'e geldik, orada 34 numaralı troleybüse bindik.
Mekkî Efendi Vefâ semtinde oturuyor ve Şehzâdebaşı durağında iniyordu.
Ama âdeti üzere bir önceki Vezneciler durağında yerinden kalkar, çıkış kapısı önüne gider, ortadaki demirden tutunur, beklerdi.
Yine öyle yaptı.
İniş kapısına gitti. İnecekler inip de troleybüsün kapıları kapanınca, mübârek acı acı bağırdı.
Hemen koşup gittim.
Elinde sefer tası vardı ve o eli, iki kapının arasına sıkışmıştı. Ben ve yolcular, şöföre “çabuk kapıyı aç” diye seslendik.
Adam yavaştan aldı. Üstelik de geriye dönüp, lâubâli bir tavırla “Behey ihtiyar, orada elinin ne işi var?” demez mi?!..
Bende şalter attı!
O arada kapı açıldı ve Mekkî Efendi aşağı indi. Ben, o ahlâksız şöföre, bütün hiddetimle “Sus be! Terbiyesiz herif!.. O zât, Kadıköy müftüsüdür” diye bağırdım.
Kendimde değildim.
Her yerim titriyordu.
Sonra aşağı inip;
“Eliniz acıyor mu?” dedim.
“Biraz acıyor” buyurdu.
“Hakkınızı helâl edin” dedim, elini öptüm ve ayrıldık.
Meğer bu, son görüşmemizmiş. Nitekim ertesi sabah kahvaltı yaparken beyin kanamasından vefat etti. Allah, şefâatine kavuştursun cümlemizi...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.