"Aman efendim ben kimim ki?"

A -
A +
Anadolu'da yetişen evliyanın meşhurlarından Mustafa Safi Efendi’nin türbesi inşa ediliyordu.
Bu işle meşgul olanlar, bu büyük zatın kabri yanında, ona karşı lâzım olan edebi tam göstermiyorlardı.
Ayaklarını uzatıyorlardı.
Edepsizce oturuyorlardı.
Yine bu kabir yanında ayaklarını uzatıp oturdukları sırada, Safi Efendi’nin ruhaniyeti onlara gözüktü.
Acı acı tebessüm etti.
Ve onlardan birine bakıp;
"İbrahim Bey! Sen artık büyüdün de, bizi tanımaz ve saymaz mı oldun?” buyurdu.
O, bu zatı gördü.
Ve kelâmını işitti.
Yerinden fırlayıp “Aman efendim, ben kim omuyorum ki sizi saymayayım” dedi.
Ve uzun uzun ağladı!
Çok gözyaşı döktü!
Ayaklarına kapanıp, affını istedi.
O zât da;
“Peki, affettim” dedi.
Ve gözden kayboldu...
O kişi, kendinden öyle geçmişti ki, ancak affedildiğini öğrenince kendini toparlayabildi.
Artık bu hadiseden sonra türbenin yanına yaklaşırken tâ uzaktan ayakta durarak edep gösterirlerdi.
● ● ●
Bir gün bu zata;
“Efendim, dünya ve ahirette saadetine ne ile kavuşulur?” diye sordular.
Cevabında;
“İki şeyle kavuşulur. Biri; bir ‘Allah dostu’nu tanıyıp onu sevmek, ikincisiyse; dosdoğru kılınan bir namazdır” buyurdu.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.