"Bu hâli hiç kimseye söyleme!"

A -
A +
İstanbul evliyasından Seyyid Nizam hazretleri; uzun boylu, yassı yanaklı, elâ gözlü, açık kaşlı, yuvarlak yüzlü, lisanı çok düzgün olup, ceddi Hazret-i Ali gibiydi.
Hem heybetliydi!
Hem de sevimli…
Bir sevdiği anlatır:
Seyyid Nizam Efendi’yle beraber hacca gitmek üzere yola çıktık. Haccı eda ettik. Nihayet Medine-i Münevvere’de Resulullah Efendimizin Ravda-i mütahharasına vardık.
Çadırımızı kurduk.
Guslümüzü aldık.
Seyyid Nizam hazretleri abdest alıp kabr-i saadete giderken ben de gizlice arkasına düştüm.
Seyyid Nizam Efendi, hücre-i saadetin kapısına yapıştı.
Baktım, ağlıyordu!
Kulak verdim...
“Ey Ceddim! Huzurunuza girmek ve bizzat kabr-i saadete yüzümü sürmek istiyorum” diyordu.
O anda “bir ses” duydum...
Kabr-i şeriften geliyordu...
“Bana gel ey oğlum!” diyordu. Hücre-i saadetin kapısının kilidi açıldı.
Kabr-i saadetten etrafa “nur” saçıldı.
Bu olanları gördüm.
Aklım başımdan gitti.
Bayılıp düşmüşüm!
Seyyid Nizam hazretleri dışarı çıkmış, beni, kendinden geçmiş, perişan bir hâlde bulmuş!
Beni uyandırdı.
Ve “Niçin böyle yaptın? Haberim olmadan niçin arkamdan geldin?” diyerek azarlayıp “Bu gördüğünü sakın kimseye söyleme!” buyurdu.
Kendisi hayattayken bu sırrı kimseye açmadım.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.