"Bana Şâd-ı dil'i çağırınız!"

A -
A +
Sehl bin Abdullah Tüsterî hazretleri; ölüm hastalığında son nefeslerini veriyordu ki talebeleri; "Efendim, yerinize kimi bırakıyorsunuz?" dediler. Buyurdu ki: "Şâd-ı dil'e bırakıyorum..." Talebeler şaşkın hâlde birbirlerine bakıp "Hocamızın aklı gitti" dediler. Zîra bir kâfirin ismiydi bu. Sesler yükselince; "Kalkınız, bana Şâd-ı dil'i çağırınız!" buyurdu. Önce tereddüt ettiler. Sonra koşup çağırdılar. Az sonra Şâd-ı dil geldi. Mübâreğin yanına oturdu. O, yatağından doğrulup; "Ey Şâd-ı dil! Dünyadan ayrılıyorum, benden sonra minberime çık ve insanlara nasîhat et" buyurdu. O da şaşırdıysa da; "Peki, olur" dedi. Hazret-i Sehl rahatladı. Ve göçtü bu dünyadan. Üç gün sonra ikindide Şâd-ı dil geldi. Cemaat arasına oturdu. Başında “sorgucu” vardı. Belindeyse “zünnarı.” Bu kâfir kıyâfetiyle çıktı minbere. İnsanlar, hayret nazarlarıyla bakarken "Ey Müslümanlar! Ey Sehl-i Tüsterî'nin kıymetli cemaati!" diye seslendi insanlara. Ve devam etti: "O büyük zât, vaktiyle bana ‘Ey Şâd-ı dil! Ne zaman aramıza katılacaksın? Ne zaman îmân edip zünnarını atacaksın?’ demişti. İşte ey Müslümanlar! O vakit şimdi geldi ve ben de sizin gibi Müslümanım" dedi. Başından sorgucunu attı. Belinden de zünnarını. Dediği olmuştu mübârek zâtın...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.