İşte büyüklük budur...

A -
A +
Bendenizin Ahmed Mekkî Efendi'nin yanında çalıştığım senelerde, oğullarından Baha Bey kansere yakalanmıştı.
Mübârek zât, oğlunun hastalığına çok üzülüyordu.
Birlikte ziyâretine gidiyorduk.
Karşıda bir evde kalıyordu.
Her gidişinde Yûsüf sûresi'ni okuyordu üzerine.
Ayrıca her vaazının sonunda uzun uzun duâlar ediyor, şifâ bulması için Allah’a yalvarıyordu.
Ne gerekiyorsa yapıyordu.
Kendini paralıyordu âdeta.
Ben kendi kendime;
"Baha Bey vefât ederse Ahmed Mekkî Efendi'ye bir hâl olur" diyordum.
Ve bir gün geldi acı haber.
Hemen koşup o eve gittim.
Yolda hep Ahmed Mekkî Efendi'yi düşünüyordum.
Acabâ ne hâldeydi?
"Herhâlde kendinde değildir, baygın yatıyordur" diyordum.
Nihâyet eve vardım.
Fakat çok şaşırdım?!.
Zîrâ yanılmıştım.
Mübârek, gâyet neşeli görünüyor, gelenleri güler yüzle karşılıyordu.
Ev, cenâze evi değildi.
'Bayram evi’ydi sanki.
Çok duygulandım.
Hayrette kaldım.
Kalbimden;
"İşte büyüklük budur" dedim.
Velhâsıl tevekkül’ün, kadere rızânın ve Hakk’a teslîmiyetin müşahhas misâlini görmüştüm orada...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.