Bir nazarı kâfiydi

A -
A +
Muhammed Bâkî Billâh hazretleri çok şefkatliydi. Bir zamanlar “kıtlık” olmuştu Lâhor'da…
Bir lokma ekmeğe, muhtaçtı insanlar.
Onların bu hâline öyle çok üzülürdü ki evinde yemek yemezdi!
Sebebini soranlara;
“İnsanlar açlıktan kırılırken bizim yememiz insafa sığar mı?” buyururdu.
Evine getirilen yemekleri yemeyip fakirlere dağıtırdı.
Delhi'ye, atla giderdi ekseriyâ.
Ama yolda yaya giden fakirleri görseydi, atından inip, bindirirdi onları atına.
Kendisini tanımasınlar diye de “tebdîl-i kıyâfetle” gider, şehre yaklaşınca kendi binerdi tekrar ata.
“Mânevî himmeti” de çok olurdu insanlara.
Talebesi olan İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebeyle “yoğurt” göndermişti kendisine.
Talebe gidip, çaldı kapısını.
Bu büyük velî de kapıyı açtı.
Gelen talebeden yoğurt kabını aldı.
Ve onun yüzüne şefkatle bakıp; “Senin ismin ne?” dedi.
Genç tanıttı kendisini.
“Peki, hocana selâm söyle” buyurdu.
Bu kadarcık görüşüp de geri döndüğünde, “evliyâlık hâlleri” başladı o talebede.
İmâm-ı Rabbânî sordu:
“Sana böyle ne oldu?”
O, kendinden geçmiş hâlde; “Bilmiyorum efendim... Her yerde bir ‘nûr’ görüyorum” dedi...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.