İslâm âlimlerinin tarih boyunca dünyaya yaptıkları hizmetler -1-

A -
A +

İslâmiyetin doğuşundan i'tibâren onsekizinci yüzyıla gelinceye kadar, çeşitli İslâm memleketlerinde yetişen âlimlerin bir ibâdet vecdi içinde geceli-gündüzlü yaptıkları çalışmalar, dünyâyı her bakımdan aydınlatmış, yeni yeni ilmî keşifler ve teknik buluşlar insanlığa hediye edilmiştir. Asırlar boyunca, şehirler i'mâr edilmiş, yollar açılmış; câmiler, medreseler, hastahâneler, çeşmeler, üniversiteler, hânlar, hamâmlar, çeşitli vakıf eserleriyle beldeler i'mâr edilmiş, güzelleştirilmiştir. İnsanların hayât seviyeleri yükseltilmiştir. Hicâz başta olmak üzere Halep, Şâm, Bağdâd, Kâhire, Trablusgarp, Gırnata; Konya, Bursa, İstanbul, Edirne; Belgrad, Sofya; doğuda Horasân, Buhârâ, Semerkand gibi Türkistân ve Mâverâünnehir şehirleri ve Haydarâbâd, Delhî gibi Hind şehirleri, İslâm medeniyet ve san'atından en çok nasiplenen şehirler olmuştur. Kubbelerin hâkim olduğu bir mi'mârî tarzıyla yapılmış câmiler, medreseler, sarâylar, sosyal tesisler ile süslenen bu şehirler, yetiştirdikleri ilim ve fen adamlarıyla da insanlığa ışık saçmışlardır. Bu, öyle yüksek ve ni'metlerini her yere bol bol saçan, öyle cömert bir medeniyet olmuştur ki, bugün Müslümânların elinde olmayan şehirlerde, gayr-i müslimlerin yaptıkları olanca tahrîbâta rağmen, onlardan bir kısmı hâlâ haşmetleriyle ayakta durmaktadırlar. Ayrıca bir hakîkati daha ifâde edelim ki, Müslümânların matematik, astronomi, kimya, tıb, botanik, coğrafya... gibi ilim dallarında gösterdikleri mahâret ve buluşları, Avrupa rönesansının ve bugünkü dünyâ ilim ve tekniğinin temeli olmuştur. Müslümân âlimlerin, göz ameliyâtından çiçek aşısına, matematik kâidelerinden astronomi hesaplarına, kan deverânından eczâcılığa kadar her sâhada ulaştıkları yüksek seviye, İslâm medeniyetini süsleyen kıymetli mücevherler gibidir. Edebiyât, mi'mârî, tezhîp, hat, çinicilik, hattâtlık, oymacılık, kakmacılık sâhalarında ortaya konulan mümtâz eserler, bugün de bütün dünyânın hayrânlık ve takdîrlerini toplamaktadır. Bugüne kadar insanların elde ettikleri hiçbir fen bilgisi, hiçbir ilmî buluş ve keşif, Kur'ân-ı kerîm'de ve hadîs-i şerîfte bildirilenlerin dışında olmamış ve aksini söylememiştir. ORTA ÇAĞ'DA AVRUPA... Orta Çağ'da Avrupa, ilim ve medeniyet bakımından tamâmen karanlık bir devir yaşamıştır. O zamanda insanların, her sâhadaki ilim ile uğraşabilmesi, Hristiyân papazların tekelindeydi. Onlar bu husûsta kimseye izin vermiyorlardı. Avrupalılar, dünyâ tepsi gibi düz, etrâfı duvar çevrili zannederken; Müslümânlar, yerküresinin yuvarlak olup döndüğünü bulmuşlardır. Galileo (1564-1642), İslâm âlimlerinin kitaplarından okuyarak öğrendiği, "Dünyânın yuvarlaklığı ve batıdan doğuya doğru döndüğü" hakîkatini söyleyince, papazlar tarafından aforoz edilmiş, hapsedilerek öldürülmesine karar verilmişti. Kopernik (1473-1543) ve Newton'un (1642-1727) başına gelenler de bundan az değildir. Ama aynı çağda Müslümânlar, her türlü ilimde, fen ve san'atta en yüksek medeniyet eserleri meydâna getirmişlerdir. Ayrıca Emevîler İslâm dînini, İspanya'dan, Avrupa'ya sokmuşlardır. Fas, Kurtuba ve Gırnata üniversitelerini kurup, batıya ilim ve fen ışıkları saçmışlardır. Hristiyanlık âlemini uyandırıp, bugünkü ilim ve teknikdeki ilerlemenin temelini atmışlardır. Dünyâdaki ilk üniversitenin, Fas'ın Fez şehrinde bulunan Kayrevân Üniversitesi olduğu bütün ansiklopedilerde yazılıdır. Bu Üniversite 859 (H. 244) yılında kurulmuştur. Abbâsîler döneminde, Müslümânların ortaya çıkardıkları yenilikler, sadece Müslümânların bilgisi dâhilinde kalmayarak, onlarla münâsebet kurma şerefine nâil olabilen Avrupalıların da öğrenip uyanmalarına sebep olmuştur. [Bugün yerimiz kalmadı; inşâallah yarın da konumuza devâm edelim.]

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.