İslâm âlimlerinin tarih boyunca dünyaya yaptıkları hizmetler -2-

A -
A +

Dünkü makâlemizde birazcık bahsettiğimiz gibi, İslâm memleketlerinin çeşitli şehirlerinde kurulan medreselere (üniversitelere), Avrupa ülkelerinden talebeler gelip ilim öğrenmişlerdir. Müslümânlarla ve ilimleri ile tanışmışlar; Müslümânlardan pek çok şey öğrenmişlerdir. Böylece medeniyetle tanışmışlardır. Hattâ suyun nasıl kullanılacağını ve insan bedeninin su ile yıkanabileceğini öğrenmişlerdir. Onların örf ve âdetlerine, temizlik ve güzel ahlâklarına hayrân kalmışlardır. Memleketlerine dönüp, Müslümânlarda gördükleri bu fevkalâde güzellikleri ve onların zenginliklerini anlatmışlardır. Avrupalılar arasında çeşitli yollarla yayılan, Müslümânların geliştirdikleri teknik bilgiler ve mahsûlleri, Avrupalı bazı gençler tarafından hemen kabûl görmüştür. Müslümânlar ve İslâmiyet hakkında araştırma yapmaya başlamışlardır. Fakat, bu araştırmacılar arasında, iyi niyetli olanlar olduğu gibi maalesef kötü niyetliler de bulunmuştur. Batılı, insâflı bazı ilim adamları Müslümân ilim adamlarının eserlerini tedkîk ederek hayrânlıklarını belirtmekte, ilmin öncülerinin onlar olduğunu teslîm etmektedirler. OSMÂNLI CİHÂN İMPARATORLUĞU Abbâsîlerden sonra halîfelik [ya'nî devlet başkanlığı], Osmânlı sultânlarına geçmiştir. Burada, Batılı bir ilim adamının, Fransız tarihçi Grengur'un sözünü bir kere daha nakletmekte fayda görüyoruz: "Bu yeni İmparatorluğun teessüsü, beşer târihinin en büyük ve en hayrete değer vak'alarından biridir" demektedir. Ma'lûm olduğu üzere, bir aşîretten, beylik, hânlık, devlet, cihân imparatorluğu, hattâ hilâfet merkezi meydâna getirilmiştir. Osmânlı, yirmi üç küsûr milyon kilometre karelik bir coğrafyayı vatan yaptı, medeniyetlerin en güzel ve en üstününü kurdu ve bu kemâl noktasından yavaş yavaş zevâl çizgisine doğru yürüyüp takrîben bir asır evvel târih sahnesinden çekildi. Osmânlı Devleti ve sultânlarının da'vâları, kendi ta'bîrleri ile "Nizâm-ı âlem" üzerinde toplanıyor, koca devletin hikmet-i vücûdu ve cihâdı da, millî, İslâmî ve insânî esaslara bağlı bulunan bir cihân hâkimiyeti düşüncesine dayanıyordu. Ma'lûm olduğu üzere, dünyâ târihinde, Peygamber Efendimizin "Asr-ı Saâdet"i ve "Hulefâ-i Râşidîn" devirlerinden sonra, Hak ve adâlete riâyette en üstün seviyeye yükselen Müslümân-Türk Devleti olan "Osmânlı Devleti", XIV. [ondördüncü] asrın başından XX. [yirminci] asrın ilk çeyreğine kadar hüküm süren, şerefli ve en uzun ömürlü bir hânedânın kurduğu devlettir. Bu devleti sâdece Türkler, müslümânlar değil, pekçok gayr-i müslim dahî medhetmektedir. Bilindiği üzere, Osmânlı Türkleri, 15, 16 ve 17. asırlarda, siyâsî sâhada olduğu gibi, medeniyet seviyesi, ictimâî, yani, sosyal nizâmı ve ahlâkî üstünlüğü ile de, ayrıca bilim ve teknolojisi ile de dünyâda en ileri seviyede bulunuyordu. İYİLİK, ÇALIŞKANLIK, ADALET... Dünyanın en mühim ticâret yolları, önemli ülkeler, şehirler ve denizler, Osmânlı hâkimiyeti altındaydı. Hattâ iki sâatlik bir savaş sonunda, herhangi bir devleti bütünüyle idâreleri altına alabilecek bir güce sâhiplerdi. Karşılarında rakîb olabilecek bir kuvvet yoktu. Ama buna rağmen kimseye zulmetmemiş, haksızlık yapmamış, insanların can, mal ve ırz emniyetlerine halel getirmemiştir. Osmânlı Devleti, kavimler, dînler ve mezhebler arasında sağlam bir âhenk kurmuştu. Osmânlı sultânları, fethettikleri yerleri medrese, zâviye, imâret, dârül-kurrâ ve türbelerle âdetâ kudsîleştirmişler, buralarda yetişen âlimlerle bütün dünyâya İslâmiyeti, insanlığı, ahlâkı, adâleti yaymışlar, asırlarca maddî ve mânevî güç ve emeklerini bu uğurda harcamışlardır. Şunu net bir şekilde bir kerre daha ifâde edelim ki, bütün İslâm devletleri, mensûbu oldukları İslâm dînine ve onun güzel ahlâkına, iyilik, çalışkanlık, adâlet... gibi emirlerine sarıldıkları müddetçe, çağlarının zirvesine çıkmış ve diğer milletlere örnek ve onlardan üstün olmuşlardır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.