Onun Resûlüne tâbi olma​dıkça!..

A -
A +
Cenâb-ı Hakk, Resûlüne tâbi olmayı, ona uymayı çok sever. Ona uymanın ufak bir zerresi, bütün dünya lezzetlerinden ve bütün âhiret nimetlerinden daha üstündür...
 
İmân etmek, Resûlullah efendimize tabi olmaya başlamak ve sonsuz saadet kapısından içeri girmek demektir. Allahü teâlâ onu, dünyadaki bütün insanları saâdete davet için gönderdi ve Sebe sûresi, yirmisekizinci âyetinde meâlen, (Ey sevgili Peygamberim! Seni, dünyadaki bütün insanlara ebedî saadeti müjdelemek ve bu saadet yolunu göstermek için, beşeriyyete gönderiyorum) buyurdu.
Bunun için, cenâb-ı Hakk, Resûlüne tâbi olmayı, ona uymayı çok sever. Ona uymanın ufak bir zerresi, bütün dünya lezzetlerinden ve bütün âhiret nimetlerinden daha üstündür. Hakiki üstünlük, onun sünnet-i seniyyesine tâbi olmaktır ve insanlık şerefi ve meziyyeti, onun dinine uymaktır...
Resûlullaha tâbi olmak, yani ona uymak, onun gittiği yolda yürümektir. Onun yolu, Kur'ân-ı kerîmin gösterdiği yoldur. Bu yola "Dîn-i islâm" denir. Ona uymak için, önce îmân etmek, sonra Müslümanlığı iyice öğrenmek, sonra farzları edâ edip harâmlardan kaçınmak, daha sonra, sünnetleri yapıp mekrûhlardan kaçınmak lâzımdır. Bunlardan sonra, mubâhlarda da ona uymaya çalışmalıdır...
Bazıları, Resûlullahın yolunda yürümedikleri hâlde, kendilerinde harikulâde hâller görülüyor. Peki, bu nasıl oluyor? Bu hâller, sıkıntı çekip ve mücâhede edip, nefislerini körleterek bu hâllere kavuşuyorlar ise de, bu hâl dine uyarak yapılmadığı için kıymetsizdir ve hakîrdir. Eğer bu çalışmalarına ücret hâsıl olursa, dünyada birkaç menfaatten ibâret kalır. Hâlbuki, dünyanın hepsinin kıymeti ve önemi nedir ki, bunun birkaçının itibârı olsun. Bunların bu hâllerine istidraç denir. Böyle hâller, papazlarda da, Hint Brehmenlerinde de görülür.
        ***
Büyük İslâm âlimi ve velî Seyyid Fehîm hazretleri talebeleri ile Van Gölü kıyısında giderken, gölde bulunan Ahtamar (Akdamar) adasındaki bir papaz su üstünde yürümeye başlar. Bunu görünce, talebelerinden birinin hâtırına şöyle bir düşünce gelir: 
"Allahın düşmanı dediğimiz papaz, su üzerinde yürüyor da, evliyânın büyüğü, Allahü teâlânın sevdiği, seçtiği kulu Seyyid hazretleri, acaba neden yürümeyip kıyıdan dolaşıyor?.."
Seyyid Fehîm hazretleri, bu düşünceyi anlayıp, mübârek ayaklarındaki nalınları ellerine alıp, birbirlerine çarpar. Nalınlar birbirine çarptıkça papaz suya batar. Boğazına kadar gelince, bir daha çarpar. Batar ve boğulur. Sonra, böyle düşünen talebesine dönerek şöyle buyurur:
- O, istidraç göstererek, sihir yaparak, su üstünde gidiyordu. Böylece, sizin imanınızı bozmak istiyordu. Nalınları çarpınca sihri bozularak battı. Müslümanlar sihir yapmaz. Allahü teâlâdan kerâmet istemekten de hayâ ederler!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.