İskenderiye Valisi'ne gönderilen mektup...

A -
A +
"Ey bütün ecir ve sevapların karşılığını Allahü teâlâdan bekleyenler! Şu mektubu sevâbı Allahü teâlâdan ödenmek üzere; Mısır Mukavkısı'na hanginiz götürür?"
 
Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'deki Kureyş müşrikleriyle Hudeybiye'de on yıl çarpışmamak üzere barış anlaşması imzalamıştı. Bundan sonra en yakından en uzağa kadar olan komşu hükümdar ve kabîle reislerine; İslâmiyeti duyurmak ve tebliğ etmek üzere elçilerle mektuplar gönderdi... Bu mektup ve elçilerden birisi de "Mısır Mukavkısı" diye adlandırılan Bizans'ın "İskenderiye Valisi"ne yazılmıştı. Elçi olarak da Sahâbilerden Hâtib bin Ebî Beltea hazretleri  gönderilmişti.
Peygamber efendimiz, İslâmiyete dâvet etmek için hükümdara ve valilere mektuplar yazıp hazırladı. Daha sonra Eshâb-ı kirâmı toplayarak;
-Ey Müslümanlar! Ey bütün ecir ve sevapların karşılığını Allahü teâlâdan bekleyenler! Şu mektubu sevâbı Allahü teâlâdan ödenmek üzere; Mısır Mukavkısı'na hanginiz götürür?" diye sordu.
Orada bulunan Hatib bin Ebî Beltea hazretleri, heyecanla ayağa fırladı ve;
-Ben götürürüm ya Resulallah, dedi.
Peygamber efendimiz, Hatib bin Ebî Beltea'nın bu davranış ve cevabına çok sevinerek;
-Ey Hatib! Senin kabul ettiğin bu vazifeyi, Allahü teâlâ hakkında hayırlı ve mübârek kılsın, diyerek dua buyurdu.
Hatib bin Ebî Beltea, bu duâyı aldıktan sonra, mektubu aldı ve vedâ ederek evine gitti. Ailesi ile de vedalaşarak yola çıktı... Önce Mısır'a uğradı. Orada Mukavkıs'ı bulumayınca, İskenderiye'ye geçti. Peygamberimizin mektubunu buradaki sarayda bulunan Mukavkıs'a takdim etti. Mukavkıs, Peygamberimizin İslama davet mektubunu saygı ile açtırdı ve okuttu... Mukavkıs, dinledikten sonra elçi Hatib bin Ebî Beltea'ya:
-Hayırlı olsun, seni kutlarım... Ancak benim anlamak ve sormak istediğim bazı konular var, dedi ve aralarında şu konuşma geçti:
-Senin bana mektubunu getirdiğin efendin, Peygamber, öyle değil mi?
-Evet, O, Alahü teâlânın kulu ve Resûlüdür.
-Peki O, öyle bir Peygamberse, kendi doğup büyüdüğü öz yurdundan çıkarılıp, başka bir yurda sığınma zorunda bırakılan kavmine niçin bedduâda bulunmadı?
-Sen hazret-i İsâ'nın Allahü teâlânın resûlü olduğuna inanıyorsun değil mi? O Allahü teâlânın Peygamberi olduğuna göre, O'nun da kavmi, kendisini yakalayıp çarmıha germek istedikleri zaman, Allahü teâlâ, O'nu bulunduğu dünya üzerinden gökyüzüne yükselteceğine, kavminin yok olması için bedduâ etse olmaz mıydı?
-Çok güzel konuştun, sen işi ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olansın, yerli yerince konuşuyorsun. Çünkü sen böyle vasıfları taşıyan birinin yanından geliyorsun!..
Mukavkıs böyle dedi ancak iman etmedi... [Yarın, Mukavkıs'ın Peygamber efendimize gönderdiği mektup ve hediyeler...]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.