Ticarette, alışverişte ihsan sahibi olmak...

A -
A +
İhsan sahipleri hep övülmüştür. Yalnız adâlet yapanlar, dinde sermâyelerini kurtarmış olur. Fakat kâr, ihsân edenleredir. Aklı olan, âhiret kârını hiç kaçırır mı? 
 
Allahü teâlâ, adâlet yapmayı, herkese âdil davranmayı emrettiği gibi, ihsân etmeyi de emrediyor. Adâlet ile hareket eden, bunları öğrenen, zulüm yapmaktan kurtulur. Her zaman adâlet ile hükmetmek zordur. Uçurumun kenarında dolaşan her an uçuruma yuvarlanabilir. Bunun için biraz ihtiyat payı bırakmalıdır. İşte bu ihtiyat payı da ihsandır. A'râf sûresi, ellibeşinci âyetinde meâlen buyuruldu ki: "İhsân edenlere, elbette rahmetim çok yakındır."
Yalnız adâlet yapanlar, dinde sermâyelerini kurtarmış olur. Fakat kâr, ihsân edenleredir. Aklı olan, âhiret kârını hiç kaçırır mı? 
İhsân, emredilmeyen iyiliği yapmaktır. İhtiyaç fazlası malı, karşılıksız vermek demektir. Meselâ, müşteri bakkaldan parasını verip, bir kilogram şeker istediğinde, bakkalın bir kilogram şeker vermesi adâlettir. Bir kilodan fazla vermesi ihsandır. Bir kilogramdan az vermesi ise zulüm olur. İslam büyükleri, tehlikeden uzak kalmak için alışverişlerinde hep fazla fazla vermişlerdir.
İhsandan başka bir de "îsâr" vardır. Îsâr, muhtaç olduğu bir şeyi almayıp, muhtaç olan din kardeşine bırakmaktır. İnsana lâzım olan şeylerde îsâr yapılır. Fakat, ibâdetlerde îsâr yapılmaz. Meselâ, namazda, birinci saftaki yerini başkasına vermez. Namaz vakti gelince abdestsiz kimsenin abdest suyunu başkasına îsâr etmesi yâni vermesi câiz değildir...
Ticarette, alışverişte ihsan sahibi olmak lazımdır. Müşterî, fazla ihtiyâcı olduğu için, çok para vermeye râzı olsa bile, çok kâr istememelidir.
         ***
İslâm büyüklerinden Muhammed bin Münkedir hazretlerinin bir mağazası vardı. Çeşitli kumaş satıyordu. Kimisinin metresi beş altın, kimisinin, on altın idi... Bir gün, kendisi yok iken, işçisi, beş altınlık kumaşı on altına sattı. Muhammed bin Münkedir hazretleri, bir gün akşama kadar köylüyü, arattı. Sonunda onu buldurttu ve;
-Benden aldığın bu kumaş beş altından fazla etmez, dedi.
- Olsun ben bunu, seve seve aldım.
- Hayır olmaz. Ben kendime uygun görmediğimi din kardeşime de uygun görmem. Ya satıştan vazgeç, yâhut beş altını geri al, yâhut da gel, on altınlık kumaştan vereyim.
Ondan bu sözleri duyan köylü, oradaki birine;
- Bu zat kimdir? diye sordu. O da;
- Muhammed bin Münkedir, dedi.
Adamcağız bu ismi duyunca;
- Sübhânallah! Bu zat, öyle kimsedir ki, çölde susuz kalınca yağmur duâsına çıkıp, bu zatın adını söylediğimiz zaman rahmet yağıyor, dedi...
İşte din büyüklerimiz az kârla, çok iş yapar, bunu daha bereketli bulurlardı. Ve böyle bereketler sebebiyle de duâları kabul olurdu...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.