"Bizim yolumuzun esası halka hizmettir"

A -
A +
Ubeydüllah-i Ahrâr hazretleri buyurdu ki: "Ben bu yolu, tasavvuf kitaplarından değil, halka hizmetten elde ettim. Herkesi bir yoldan götürürler. Bizi hizmet yolundan götürdüler..."
 
 
Mal, Allahü teâlânın verdiği bir nimettir. Dünya ve âhiret, malla intizam bulur, rahat olur. Hac, cihad sevabı malla kazanılır. Bedenin sıhhat, kuvvet bulması, malla olur. Sadaka vermek, akrabayı görüp gözetmek, fakirlerin imdadına yetişmek malla olur. Mescidler, okullar, hastaneler yaparak insanlara hizmet etmek de malla olur...
Mal sahibi olmak başka, mal sevgisi başkadır. Bütün dünya bir kimsenin olsa, mala mağrur olmadan dine uygun harcasa, çok büyük sevap kazanır. Süleyman aleyhisselam, büyük bir zenginlik ve saltanat içindeyken, Kur'ân-ı kerimde (O ne iyi kuldur) diye övülmektedir. (Sad 30)
Peygamber efendimiz de (İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olandır) buyuruyor. (Kudaî)
            ***
Ubeydüllah-i Ahrâr hazretleri evliyânın büyüklerindendir. İlim tahsîlini tamamlayıp, tasavvufta yüksek derecelere kavuşmuştur. Yirmi dokuz yaşından sonra memleketine dönüp, helâl kazanmak için zirâatle ve insanlara doğru yolu göstermekle meşgul olmaya başladı. 1300'den fazla çiftliği vardı. Allahü teâlâ onun mahsûlüne öyle bir bereket verdi ki, her sene sekiz yüz bin batman zâhire uşur verirdi... Bu mübarek zatın, hizmetinde olanlara ve herkese, ihsânları, lütufları çoktu. Meşakkati, zorluğu kendisi yüklenip başkalarının rahatını, kendi istirahatine tercih ederdi...
Birisi, Ubeydüllah-i Ahrâr hazretlerini evliyânın büyüklerinden biri olduğunu işitip, görmeye gitti. Yolda giderken gördüğü, çiftlikleri, bahçeleri sorduğunda, hep "Hoca Ahrâr hazretlerinindir" dediler. Kendi kendine, "bu nasıl evliyâlıktır. Allah adamının bu kadar dünyalığı mı olur?" diye, düşündü...
Dergâhına varınca, kendisini huzuruna çıkardılar. Talebeleri ile sohbet ediyordu. O da bir kenara oturdu. Çok kıymetli örtüler ile süslenmiş bir kürsüde vaaz ediyordu. Üzerinde de en kıymetli kumaştan dikilmiş kaftan, başında da, şatafatlı bir sarık vardı...
Bu hâlleri de görünce, "Bu Allah adamı değil" diye kararını verdi... Bu sırada kendisini yanına çağırdı. Kaftanını kaldırıp altını gösterdi. İçinde, tenine değen kıldan yapılmış kalın bir elbise vardı. Oturduğu yere yakından bakınca da, ağaçtan kuru bir iskemlede oturduğunu gördü. Kıl elbisenin vereceği ızdırabı düşündü. Bu sırada Hoca Ahrâr hazretleri, kulağına eğilip, "Görünüşe bakıp hemen karar verme! Görünüş çoğu zaman insanı yanıltır!" buyurdu. Adam mahcup olmuştu...
Bir gün buyurdu ki: "Ben bu yolu, tasavvuf kitaplarından değil, halka hizmetten elde ettim. Herkesi bir yoldan götürürler. Bizi hizmet yolundan götürdüler. Hayır umduğum herkese hizmet ederim..."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.