"Allahü teâlâ israf edenleri sevmez!"

A -
A +
İsraf, malı helâk etmek, faydasız hâle getirmek, dîne ve dünyanın mubâh olan işlerine faydalı olmayacak şekilde sarf etmektir. 
 
 
Malı, dînin ve mürüvvetin uygun görmediği yerlere dağıtmaya israf denir. İsrafın kötülüğünü göstermek için, Allahü teâlânın (Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz! Şüphesiz Allahü teâlâ isrâf edenleri sevmez) âyet-i kerîmesi yetişir.
Hadîs-i şerîfte de (İktisâd eden sıkıntı çekmez) buyuruldu...
Mal, Allahü teâlânın verdiği bir nimettir. Âhireti kazanmak, mal ile olur. Dünya ve âhiret, mal ile intizam bulur, rahat olur. Hac, cihâd sevâbı mal ile kazanılır. Bedenin sıhhat, kuvvet bulması, mal ile olur. Başkasına muhtaç olmaktan insanı koruyan maldır. Sadaka vermek, akrabâyı dolaşmak, fakirlerin imdâdına yetişmek mal ile olur. Camiler, mektepler, hastaneler, yollar, çeşmeler yapmak mal ile olur. Dînimiz (İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır) buyuruyor...
İşte böyle büyük bir nimet olan malı israf; Allahü teâlânın nimetini hakîr görmek, nimete kıymet vermemek ve elden kaçırmak, kısaca küfrân-ı nimet etmek, yani şükretmemek olur...
İsraf, malı helâk etmek, faydasız hâle getirmek, dîne ve dünyanın mubâh olan işlerine faydalı olmayacak şekilde sarf etmektir. Sofra bezi ve masa üstüne düşen ekmek ve yemek kırıntılarını toplamayıp atmak da isrâftır... Elbise, çorap, ayakkabı gibi giyim eşyâsını iyi kullanmayıp, iyi saklamayıp çabuk eskitmek, onları yırtmak, yıkarken suyu, sabunu çok harcamak, elektriği, doğalgazı boş yere yakmak, hep isrâftır... Âhireti kazanmak isteyenlere, lâzım olan ile kanaat edip, fazlasını hayra vermek yakışır...
            ***
18. asırda, Keçeci Hayreddin Efendi diye bir esnaf yaşıyor İstanbul'da... Salih, âbid bir insan. Alın teriyle geçinmeye çalışıyor. Gönlünde bir cami yaptırmak var ama bu iş onun boyunu çok aşıyor... Adamcağız, yılmıyor, yıkılmıyor. "Ben bir cami yaptıracağım inşallah" diyerek başlıyor tasarrufa...
Çok zaruri olmayan, vazgeçebileceği masraflarını hususi bir kesede topluyor. Mesela yeni bir palto mu alacak? "Üzerimdekini tamir ettirirsem bir sene daha gider" diye düşünüyor ve almıyor, "sanki giydim" deyip parayı mâlum keseye atıyor... Bir yere giderken fayton mu kiralayacak? Tutmuyor, "sanki bindim" deyip, gideceği yere yürüyor ve bedelini atıyor yine keseye... Canı kebap mı çekti, yemiyor, "sanki yedim" diyor. Helvacı, meyveci, bozacı... Dükkânın önünden kim geçse akçeler kese değiştiriyor. Bir ömür sürüyor bu tasarruf...
Bir gün bakıyor ki mütevazı bir cami yaptıracak kadar altın birikmiş!.. Hemen işe koyuluyor ve İstanbul-Fatih'te Sinanağa Mahallesinde "Sanki Yedim Camii"ini inşa ettiriyor. Şimdi sadaka-i cariyesi, yani sevap defterine yazılanlar devam ediyor...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.