"Ey Ayaz! Sakın kibre kapılma!.."

A -
A +
Köy delikanlısı Ayaz, kısa zamanda saraya uyum sağlar ve Sultanın sohbet arkadaşı olur. Sonra, birinci vezirliğe kadar yükselir...
 
 
Sultan Mahmud-u Gaznevî, bir av seferinde, mert ve cesur bir köy delikanlısı olan Ayaz'la tanışır. Ayaz, hâl ve hareketleriyle çok memnun eder kendisini ve onu alıp saraya getirir.
Saray elbiselerini giyince, Ayaz'ın ilk işi; köyden getirdiği çarığını ve abasını, bahçede kuytu bir yerde, küçük bir kulübe yaptırıp, asmak olur.
Kısa zamanda saraya uyum sağlar Ayaz. Konuşmaları, teklifleri ile Sultanın musahibi (sohbet arkadaşı) olur. Sonra, birinci vezirliğe kadar yükselir...
Bunu kıskanan hasetçiler, Sultanın huzuruna çıkarak derler ki:
-Ayaz her gün kulübesine kıymetli mücevherler, altınlar dolduruyor...
Sultan Mahmud, onlara der ki:
-Madem öyle düşünüyorsunuz, kulübesinin kapısını kırıp, içeri girin! İçeride ne bulursanız sizin olsun!
Hasetçiler, gece yarısı, hücum ederler kulübeye. Fakat büyük bir hayal kırıklığına uğrarlar. Çünkü, ortalıkta hiçbir şey göremezler. İçeride sadece, duvarda bir aba (kepenek) ile bir çarığın asılı olduğunu görürler. Bu sırada, içlerinden birisi atılır hemen:
- Bunlar aldatmacadır. Çaldıklarını gömmüştür. Hemen yeri kazalım.
Derhal kulübenin tabanını, büyük bir heyecan içinde kazmaya başlarlar. Fakat aradan saatler geçmesine rağmen, ortada hiçbir şey görülmez. Sonunda büyük bir üzüntü ile kazdıkları çukurları doldururlar. Sabah olunca da, mahcubiyet içinde Sultan'ın huzuruna çıkarlar. Sultan Mahmud onlara sorar:
-Bulduğunuz altınları nereye sakladınız? Altınları alıp da, bu kadar üzülmeniz niye?
Sultanın kinayeli konuştuğunu anlarlar hasetçiler;         
-Biz kabahatimizi biliyoruz. Pişman olduk. Bize ne ceza verseniz yeridir, derler.
Bunun üzerine Sultan, Ayaz'ı çağırtıp, durumu anlattıktan sonra der ki:
-Hükmü sana bırakıyorum. Bunlara istediğin cezayı verebilirsin!
Onun asaleti, mütevazılığı bunu fırsat bilip, kendisini intikam almaya sevk etmez ve;
-Sultanım, kabahat benimdir. Bunların affını istiyorum. Eğer ben kulübenin kapısına kilit takmasaydım, oraya gizli gizli girmeseydim, bunlar şüphelenmeyecekler ve kötü zanda bulunmayacaklardı.
-Ey Ayaz! Peki oraya her gün girip çıkmanın sebebi neydi?
-Sultanım! Biliyorsunuz benim aslım bellidir. Sayenizde, rüyamda bile göremeyeceğim birçok rütbeye, nimetlere kavuştum. Bunlara dalıp, aslımı unuturum, kibir ve gurura kapılırım diye, köyden geldiğimde üzerimde bulunan, abamı ve çarıklarımı duvara asmıştım. Kulübeye her girişimde, onlara bakıp, kendi kendime; "Ey Ayaz! Senin aslın bu, sakın kibre kapılma... Makam, mal mülk sana aslını unutturmasın!" diyorum...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.