Salih bir zatın saliha kızı...

A -
A +
"Sen hiç üzülme! Bu kızın, öyle bir hanım olacak ki, ümmetimden yetmiş bin kişiye şefâat edecek..."   İsmâil adındaki salih bir zatın üç kızı vardı. O günlerde bir çocuk daha bekliyorlardı. Nihayet beklenen gün geldi ve hanımı nur topu gibi bir kız çocuğu daha dünyaya getirdi. Adını Râbia yani "Dördüncü" koydular... İsmâil Efendi çok fakir olduğundan Râbia doğduğu gece evde ihtiyaç olan şeylerden hiçbiri yoktu. Bu duruma hanımı çok ağlayıp mahzûn oldu. Efendisine; -Karşıdaki komşuya gidip, bir miktar kandil yağı isteyebilir misin? dedi. İsmâil Efendi, Allahü teâlâdan başka kimseden bir şey istememeye söz vermişti. Bununla beraber hanımını üzmemek için komşuya gitti. Kapıya elini sürdü ve geri gelip, hanımına "Kapı açılmadı" dedi. Kadıncağız daha da mahzunlaştı. Gözlerinden sicim gibi yaşlar süzüldü. İsmâil Efendi de çok üzüldü... Bir ara başını dizine dayadı ve öylece uyuyakaldı... Rüyâsında Peygamber efendimizi gördü. Resulullah efendimiz, kendisine buyurdu ki: -Hiç üzülme! Bu kızın, öyle bir hanım olacak ki, ümmetimden yetmiş bin kişiye şefâat edecek. Yârın bir kâğıda; "Sen her gece Peygamber efendimize yüz salevât-ı şerîfe, cuma geceleri de dört yüz salevât gönderirdin. Bu cuma gecesi unuttun. Bunun kefareti olarak, bu yazıyı sana getiren zâta dört yüz altını helâl parandan ver" diye yaz ve sonra o yazıyı Basra Vâlisi Îsâ Zâdân'a ver!  İsmâil Efendi uyandığında, Peygamber efendimizi görmenin sevinciyle ağlıyordu. Hemen kalktı, buyurulduğu gibi yaptı. Doğruca Îsâ Zâdân'ın yanına gitti. Vâli mektubu alınca, Resûlullah efendimizin kendisini hatırlamasının şükrü için, binlerce altını fakirlere sadaka verdi. Râbia'nın babası İsmâil Efendiye de mektupta yazılanı ve ona ilâve olarak pekçok altını da sadaka olarak verip, bir ihtiyâcı olursa tekrâr gelmesini tembîh etti. Aile böylece bolluğa kavuştu ve kızlarına rahatça bakıp onu güzel edeb ve terbiye ile yetiştirdiler... İşte bu çocuk büyüdü ve bütün dünyanın tanıdığı hanım evliyanın büyüklerinden "Râbia-i Adviyye" oldu.          *** Rabia-i Adviyye hazretleri, çok çile çekti ancak tevekkülü o dereceye ulaşmıştı ki; "Gök tunç olsa, yer demir kesilse, gökten bir damla yağmur düşmese, yerden bir bitki bitmese ve dünyadaki bütün insanlar benim çocuğum olsa, Allahü teâlâya yemin ederim ki onlara nasıl bakacağım düşüncesi kalbime gelmez. Çünkü, Allahü teâlâ hepsinin rızkını vereceğini bildirmiş ve üzerine almıştır" derdi... Kendisine "Bu yüksek derecelere ne ile kavuştun?" dediklerinde buyurdu ki:  "Beni ilgilendirmeyen her şeyi terk ve ebedî olanın yani Allahü teâlânın dostluğunu istemekle..." Allahü teala şefaatine nail eylesin...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.