Şimdiki Aklım Olsa*

A -
A +
''Konuşmamızın bir yerinde elinin titremesinden bahsetmiş, 'Evladım bu tremor yirmi senedir var, şükür olsun ne arttı ne eksildi' demişti.
Doksana yakındı. Seksen yaşını geçinceye kadar hekimlik pratiğine devam etmişti.
Çevresinde sevilmiş, saygı görmüş, muayenehanesini kapattıktan sonra da gündelik gezintilerinde semtin eczanesinde vakit geçirmeyi itiyad edinmiş, orada da sevenlerinden kurtulamamıştı.
Yardımcısı ile yaşadığı küçük ama zevkli dairesinde eski günlerin hayali ile yaşarken bir yandan da siyaseti ve tıp dünyasını takip ediyordu. 'Hafızam iyi değil' dese de fikri insicamından bir şey kaybetmemiş olduğunu kurduğu uzun cümlelerden ve hiçbir cümleyi boşlukta bırakmamasından anlıyordunuz.
Hayatına hekimliği öyle bir emdirmişti ki üzerine başka bir meslek oturmazdı, oturtulamazdı. Yolumuz kesiştiğinde beni sevmiş, 'Evlat sen hazık bir tabipsin' diye iltifat etmişti. Yaşlı yatalak bir hasta üzerinde konuşmuş ve beraber tedavi düzenlemiştik. Alçak gönüllü bir havada verdiğim tedaviye iştirak etmiş, yakını olan hasta sahiplerine izahatta bulunmuştu.
Seneler içinde eski hastalarını bana yönlendirmiş ve onlardan benim haberimi aldığında sevinmişti. Kendi rahatsızlığı için evine çağırdığında bana vazü nasihatte bulunmuştu.
Dînî nasihat kitaplarındaki cümleler gibi cümle kurardı. 'Bak evlat!' hemen her cümlesinin başlangıç hitabıydı:
Kimseyi reddetme. Çağırıldığın yere git. Başka işlerin asla tababetin önüne geçmesin. Birisine müdahaleyi geciktirir ya da yapmazsan, başka sebeple dahi vefat etse vicdanın seni rahatsız eder. Sen işini yap. Buna rağmen olanlar senin suçun değildir.
Aman ha insan ayırma. Her isteyene aynı şekilde hizmet et. İyi insan ise şeref duyarsın, kötü insan ise belki de senin sayende yüreği yumuşar. Böylece diğer tabipler için de kötü düşünülmesine mani olursun.
Randevularını öyle çok gevşek şekilde ayarlama. Her zaman biraz telaşın olsun. Telaş seni uyanık tutar.
Randevular arasına çok zaman koyarsan uyuşuklaşırsın. Kapında insanlar beklesinler. Beklemekle kimseye bir şeycik olmaz.
Zaten kapında fazla bekleyen yoksa ya çok kibirlisindir, ya da kötü hekimsindir.
Ücret almaktan çekinme ama asla kendine standart fiyatlar koyma. Hastanede belki zor ama gittiğin evlerde ortalığa bak, izin isteyip banyolarında bir el yıka, ayakkabılıktaki ayakkabılara bak, perdeleri incele sonra da kısık sesle ücretini söyle. Pazarlık etme. Gerekirse hiç ücret almayacağını açık açık söyle. İyi hekimsen maddiyat seni arar bulur, hiç merak etme.
Bak evlat! Şunu kafana koy ki insanlar senin yaptığın hizmetin karşılığını asla para olarak veremezler. Hakikatte tabipliğin ücreti olmaz. Sen dua alacaksın. Verdikleri para 'hüsniye'dir. Eski İstanbullular bunu iyi bilirler ve hekime para verirken zarf içinde ve, 'İstirham ederim şunu hüsniye olarak kabul ediniz' diyerek verirlerdi.
Vefatından bir müddet sonra gittiğim bir ev ziyaretinde yaşı yüz civarındaki hastanın seksenlik avukat oğlu bana zarf içinde para verirken, 'Doktor beyciğim, asla size layık olamaz ama istirham ederim hüsnîye olarak alınız' dediğinde gözlerimin yaşarmasına mani olamamıştım.
Ev hastalarımda kulağıma küpe olmuş bu nasihatler yol göstericim oldu. Bu aralar hekimliğimin olgunluk dönemini yaşarken gözlerdeki sevgiyi ve insan sıcağını hissetmenin her şeyin önünde olduğunu çok daha iyi biliyorum..."
....
Hızlı okuyan biri sayılmam; buna rağmen 2 saatte bitirdim. Otobiyografi, hatıra, hikâye, deneme.. Güzel harmanlanmış.
.....
* Ahmet Faruk Yağcı, Şimdiki Aklım Olsa! Hekimler, Hastalar ve Etrafındakiler. Zeplin Yayınları
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.