Hakime rüşvet vermek

A -
A +
Ortalama bir Türk, seyrettiği yüzlerce Amerikan filminin önemli bir kısmında suistimal, rüşvet, jüriyi ayarlama, hakimi kıskaca alma veya rüşvet verme, kamu kurumlarında dönen dolaplar üzerine onlarca sahne seyretmiştir.
Askerî karargâhlarla ilgili sarsıcı sahneler görmüştür.
Adamlar gocunmadan insanlık hallerini -mutlaka kontrollüdür, en azından otokontrol vardır- film konusu yapmaktan çekinmiyor.
Bu neyi sağlıyor? "Bu da bir propaganda şekli" ön yargısıyla cevap arayacak olsanız dahi başarılı olduğunu, insanları rehabilite ettiğini, devletlerine olan güvenini pekiştirdiğini, her yerde olup bitenden haberdar oldukları duygusu kazandırdığını, örnek olayların dolaylı bir terbiye metodu olduğunu kabul etmek lazım.
Bizde polise rüşvet sahnesinin işlendiği, belediye başkanının dolap çevirdiği, kumpasla bir kamu görevlisinin ayağının kaydırıldığı, hakime, yüksek yargı mensubuna rüşvet konusunun işlendiği filmler var mı? Vazgeçtik rüşvetten, kumpastan, şantajdan.. Toplumsal yaraların bu seviyede ele alındığı film var mı?
Yıllar önce Salkım Hanım'ın Taneleri kitabı filme uyarlanmıştı. Dönem MHP'nin iktidar ortağı olduğu 90'lı yılların sonuydu. Bir MHP milletvekili bu filmi tartışırken şöyle demişti:
"Efendim bu ne rezalettir!. Orada Türk askeri zayıf ve çelimsiz gösterilmiş. Elbise üzerinde çuval gibi duruyor. Bu Türk ordusuna hakarettir."
O kitaptan ve filmden bula bula bu kareyi bulmuş. Sanki kimse askere gitmemiş.. Şişmanın, zayıfın, askerliğin, çuval gibi elbisenin ne olduğunu bilmiyor. Orada gürbüz bir asker görürse mutlu olacak.
Karakollarda dayak sahnesinin işlendiği filmler de göremedik. O sahneler yaşanmış olsaydı filme de aktarılırdı mı diyeceğiz. Yoksa iyi ki göremedik, çok şükür o sahneler azaldı mı, diyeceğiz. Gerçekten eskiye göre çok azaldı.. Dışarıdan, yukarıdan zorlamalarla.. Biraz teknoloji biraz da refah seviyesinin artmasıyla oldu. Emir komuta usulü yani.. İnsanlık sıfatlarını geliştirerek değil.
...
Adliye veya adalet sarayı görünce insanların içinin kıpır kıpır olması lazım. Güven duyması lazım. Başım dara düşerse burası var, diye içinden geçirmesi lazım. Mahkeme sahneleri hep kargaşa ile, sloganlarla, itiş kakışla zihnimize kazındı. Heybetli yargılama sahneleri yoktur. Korkuyla karışık saygı telkin eden hakimler nerede? Güven veren savcılar? Benim tercih hakkım olsa sosyal medyada laf yarıştıran savcılar yerine soruşturmamı mafya babalarının yapmasını tercih ederim. Ürkütücü geliyor o adamlar bana.. Onları gördüğümde aklıma ilk gelen şey adalet değil.
Yargının imajını nasıl düzelteceksiniz? Bağımsız yargı sloganı atarak mı? Geriye doğru bakınca size göre insanlar yargının hangi dönemini özlüyor? 30'ları mı, 40'ları mı, 60'lı yılları mı?.. Yoksa 70, 80, 90'ları mı? Neydi o eski günler dediğiniz zaman hangi yıllara gidiyorsunuz?


Almanya'da başkan ya da başbakan olmak

Geçen hafta koltuktan düşenlerin hâlini anlatan bir anekdot nakletmiştim. Acaba bu işler -mesela- Almanya'da nasıldır diye sormuştum. Augsburg'ta muhabirlik yapan arkadaşımız Servet Yüksel, duyduk bildik konuları yaşayan -şahit olan- biri olarak kısa not olarak aktarmış:
"Yazınızda belirttiğiniz hususlara Almanya'dan katkıda bulunmak istiyorum. Mesela burada DITIB'e davet ettiğimiz belediye başkanı tek başına bisiklete binip gelmişti. Etrafında kimseler yoktu. Bizim memlekette küçük bir ilçenin belediye başkanı bile bir yere giderken önünden beş kişi, arkasından on kişi koşturuyor.
Yine burada bir toplantıya, Türkiye'de meşhur olan Claudia Roth da davetliydi ama zamanında gelemediği için toplantı başladı. Yarım saat sonra  hanımefendi geldi yanında ne kimse vardı ne de bir karşılayan oldu; sessizce yerine oturdu.
Ben burada seçim öncesinde elinde bir demet gülle sokaklarda tek başına vatandaştan oy isteyen başkan adayı gördüm.
Yine iki cumhurbaşkanını takip ettim. (Köhler ve Rau) Tren istasyonundan salona kadar yürüyerek gelen Köhler'in yüzüne bakan olmadı, hayret etmiştik. Koruma dersen bir polis aracı önde bir polis aracı arkada.
Şunu da belirteyim bir cami arsası için Almanların ikna edilmesi gerekiyordu. Toplantının yapılacağı salona bütün Almanlar saatinde gelip yerlerini aldılar fakat bizim konsolos efendilerin yarım saat geç teşriflerinden dolayı ikna edemedik..
Kohl, Merkel gibi başbakanlar bir salonda 1000 kişi görmemişlerdir, seçim kampanyaları da bizimkilerden daha az masraflı ve sade geçiyor. Sistem tıkır tıkır işliyor."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.