HALDIR HULDUR

A -
A +

Hiç Kıbrıs konuşanımız yok, farkında mısınız? Günle gündemle ilgisi ne diyeceksiniz... Eskiden bizi Kıbrıs'la yatırıp kaldırırlardı. Bütün dünya bir olmuştu, Kıbrıs'ı elimizden almak için uğraşıyordu. Hatta muhalefet partilerimiz zaman zaman, iktidarda kim olursa olsun , "Bunlar Kıbrıs'ı satacak" derlerdi. Görüşmeler, müzakereler, heyetler, Amerikalar, AB'ler, referandumlar, yüce dava, dava adamı Denktaşlar, kahraman askerler, kolordular vs. derken Kıbrıs konusu birden bire kapandı. Şartlarda bir değişiklik yok, Rum kesimi AB'ye girdi (ki kırmızı çizgimizdi), her şey aynı... Neden artık Kıbrıs'ı konuşmuyoruz?
Öbür tarafından soralım: Neden bizi 30 sene Kıbrıs'la yatırıp kaldırdınız?  Ortada çözülmüş bir problem olur da, "Çözdük ve o konu kapandı" denir. Çözülen bir şey yok.
Buradan şöyle bir sonuç da çıkabilir: Demek ki Kıbrıs için 30 yıl boyunca anlattığımız her şey yalanmış. Alan, götüren, getiren, yok. Birilerine iç siyasette geçim kapısı olmuş. Dış politikada kapris ve naz kapısı olmuş. Daha büyük meşgale bulununca ya da geçinenler devre dışı kalınca orası unutulmuş.
Kıbrıs'la ilgili bir ara not: 74 ayrılığından sonra Rum kesimi ile Türk kesiminin sosyal hayatındaki değişmeleri de birilerinin, özellikle sosyologların enine boyuna incelemesi lazım. Kendi şehrimizi  istila hastalığını oraya da bulaştırdık. Anadolu'dan göçen nüfus, oraları ne hale getirdi? Havadan çekilen fotoğrafta bile görülen iki kesim arasındaki farkı keskinleştiren sebeb ne? Biz niye orada düzeni bozduk. Bizim diğerlerinden neyimiz eksik. Şahsi mülkleri gasp etme, el koyma hastalığımız nereden geliyor?
80'li yıllarda, Rumlardan kalma evlere yerleşen Anadolu göçmenleri evin garajını ahır, havuzunu kümes yapmıştı. Şimdi bir iki basamak yukarı çıkmışlardır yine de incelemeye değer.
....
Soykırım iddiaları gündeme geldiğinden beri söylediğimiz iki şey var: Bu işi tarihçilere bırakalım, arşivleri açalım. Kabul etmiyoruz.  Bu daha ne kadar gidecek. Bir taraftan önemsemiyoruz diğer taraftan her senenin nisanında seferber olup eyvah temsilciler meclisinden geçti mi, başkan ne der, AB ne yapacak telaşını yaşıyoruz. Yoksa telaşlanıyor gibi mi yapıyoruz? Ne olacaksa olacak. Bu iş bize karşı bir hamle ise konuşulmaya başlandığı tarihten bu yana geçmiş 40 sene... Artık bir yolunu bulmak lazım. O kadar kolay değilse en azından üslup değiştirmek lazım. Bu konuyu da hiçbir değişme ve gelişme olmadan unutup gidersek milli dava deyince millet arkasını döner gider. Belki de benimki kuruntu gitmez.
Bu paragrafın sorusu da şu: Şöyle diyeceklerdir muhtemelen. Biz bu kadar sene içinde boş durmadık. Soykırım iddialarına karşı bir şeyler yaptık. Ne yaptınız demiyorum. Şunu diyorum: Çeşitli ülke parlamentolarının sembolik kararlarını iki satırla -madem şartsa-  ve sesiz sedasız reddetmekle çırpınmak ve bağırmak arasındaki fark ne? Madem bir endişemiz yok bırakın kim ne karar alırsa alsın.
Bırakın demekle olur mu, arkasından şu gelir bu gelir zora dara düşeriz. Tamam... Siz bırakmayarak ne yaptınız, hangi adımınız bizi gelecekte zora dara düşme ihtimalinden kurtardı?
...
Galiba biz gürültü patırtı çıkarmaktan hoşlanıyoruz.

* * *
Bu konuyla ilgisiz notum var: Bir gazete Sisi ile CIA Başkanı'nın fotoğrafını basmış, resimaltında sormuş: CIA Başkanının orada ne işi var?
Halbuki aynı gazete iki sene önce darbe, Sisi, Mursi haberleriyle yatıp kalktığımız günlerde, biraz da övünerek, "Hakan Fidan Mursi'ye gitti, onunla uzun uzun görüştü" diye yazmıştı. Yani o bölgelerde ne kadar aktif ve ne kadar müdahil olduğumuzu anlatıyordu. Bu işlerde ters düz muhakemesi olmaz mı?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.