Komutanım tansiyonunuz 14-8, arzederim

A -
A +
80'li yılların sonuydu. Askerliğini 3. Ordu'da yapan bir doktor arkadaşım vardı. O günlerde şöyle bir uygulama varmış. Garnizon bölgesindeki doktorlar her gün sırayla karargâhta iki saat komutan nöbeti tutarmış.

Sabah askerî araç doktoru kendi birliğinden alıp karargâha götürüyor, doktor tam 08.05'te komutanın yanına alınıyor, tansiyon ölçülüyor.. Komutan koşusunu yapıyor, saunasına giriyor, soğutma havuzuna giriyor, havuzdan çıkıp duşunu alıyor, üniformasını giyip makamına geçerken nöbetçi doktorun işi bitmiş oluyor.

Bu arkadaş ölçümü ilk defa yapacak, daha yeni.. Komutandan önce kurmay başkanı çağırıyor. İşi nasıl yapacağını söylüyor.

-Bak doktor, sonuç ne olursa olsun söyleyeceğin şey 14-8 komutanım.. Çok yüksek çıktığı zamanlarda 14.5-15 diyebilirsin..

Bazen 17-18 olduğu olurmuş ama yapacak bir şey yok.. söylenecek şey belli: 14-8 komutanım.
O zamanlar böyle konular tabu gibiydi. konuşmak, seslendirmek, yazmak.. ııh.. Hikâye güzeldi. Otorite, dirayet, yüksek dirayet vesaire ile yanyana gelince daha da güzel oluyordu. Ben de tutup, "Saddam'ın tansiyonunu ölçmek üzere vazifelendirilmiş doktorları varmış, her gün ölçüp hep aynı şeyi söylerlermiş. O dirayetli adam her şeye hükmediyor ama tansiyonunu bile bilmiyor" gibi bir şeyler gevelemiştim.

Herhâlde gelişmiş ülkelerin ordu karargâhlarında böyle saltanat kopyası seremoniler olmaz. Bizde niye olmuş ileriki yıllarda kafa yorulabilir. Saltanat temayülünün emareleri çoktu. Mesela bir başka komutan tatile gidince (dinlenme tesisi mi deniliyor) karargâhından giden faks dolaşmıştı ortalıkta.. Sayın komutan kaysı pişmiş sever.. Yumurtası 3.05 dakika kaynatılacak.. Hanımefendi sofrada kıl görünce nefret eder vs. Odanın ısı derecesi şöyle olacak, masa örtüsü böyle olacak.. Ama hiç iş olmayacak..

Zaten bir yerde abartılı disiplin, korkutan otorite, tir tir titreyen maiyet varsa orada iş bitmiş, tören başlamış demektir.
...
Yine aynı yıllarda Başbakan olan Özal, bir sabah Kara Kuvvetleri Komutanı'nı aramış, emir subayı;

-Sayın komutanım şu anda at biniyor telefona gelemezler, demiş.
Kaale almıyor yani.
Peki bu olayı Türk kamuoyu ne kadar zaman sonra duydu?
Neydi iddiamız? Siyasi iradenin üzerinde vesayet var. Atanmışlar seçilmişlere hükmediyor. Böyle şey olur mu? Demokraside böyle olur mu? O demokrasi de ne menem şeyse..
Çözümü neydi? Atanmışları seçilmişlerin emrine vermek.. Dengenin nasıl kurulacağına hiç kafa yormadık, aklımıza bile gelmedi.

Oysa bu işler bir yönüyle ekolojik dengeye benziyor.

Tabiatta örnekleri var ya.. O dengeyi bozarsan başka şeylerin istilasına uğruyorsun. Bilmem hangi nehirde timsah avını abartmışlar, nehirden balık akmaya başlamış.. Bilmem hangi ilde köylüler buldukları yılanı öldürmüş, tarlaları fareler basmış. Zirai ilaçlama şu kuş türünü azaltınca keneler, keneleri imha edince bilmem neler..

Denge olacak. Seçilmişliği kutsamak derdi çözmüyor. Bizde hiç çözmez. Yasama yürütme iç içe ya.. Kanun mu lazım, çıkarın demek 3 dakika, çıkarılması 3 gün.. Oldu her iş kanuni.. Sonra? İnönü zamanında ve daha öncesinde hangi kanunun eksikliği vardı ki? Onlar daha pratik çıkarıyordu. Tek parti vardı, gürültüsüz patırtısız çıkarmak daha kolay oluyordu. Denge nasıl kurulacak?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.