Kanunları tüketmek

A -
A +
TBMM ne iş yapar?
Kitaplar yasama görevi diyor.. Kural koyar. Ağız alışkanlığı kanun çıkarır, diyelim. Aslında hazır gelir.
Bir de yürütmeyi denetler kısmı var, çok teorik olduğu için pratikte bir anlamı yok.
Ve şöyle düşünelim:
Parlamento iki yıl tatile girse ne olur?
Yani o memlekette hangi iş aksar ve neden aksar?
Bir yani daha: Yürütme mevcut kanunlarla memleketi neden iki yıl idare edemez.
Sabah akşam neden kanun çıkarmaya ihtiyaç duyulur.
Çok partili hükümetler zamanında, koalisyonlar döneminde, "ah ah denirdi, şöyle tek parti iktidarı olacak ki, derdimize merhem olacak kanunlar şıp diye çıksın."
Bu derde derman merhem (kanun) tüketilen bir şey mi ki, bittikçe yenisi çıkarılıyor.
Bu neticede bir kural. Bu kuralı teorik olarak bir arada yaşama iradesi gösterenler adına, onun temsilcileri bir araya gelip koyuyor.
Bu kadar sık değiştirme ihtiyacı olunca;
Kural koyduk ama eksik kaldı,
Koyduk ama işe yaramadı, koyduk ama yeni ihtiyaç doğdu, anlamına gelmiyor mu?
Gelenekleri olmayan, düzeni nizamı oturmayan ülkelerde sabah akşam kanun çıkarılır. Bir de örtülü müstemlekelerde çok sık kural değişir.
Yap boz tahtası gibi.
Oturmuş bir sistem olsa neden sabah akşam, seri bir şekilde geceli gündüzlü çalışarak kanun çıkarma ihtiyacı olsun ki..


              GELENEK

Musevilerin bir geleneğinden söz edilir.
Musevi bir aile çocuğu olduğu zaman ona şehrin epeyce dışından bir arsa (veya tarla) alırmış.
Çocuk 18-20 yaşına gelinceye kadar o tarla katbekat değer kazanır, oradan kazanılan parayla çocuğun;
Düğün masrafı,
Ev parası,
Kuracağı işin sermayesi çıkarmış.
Sonra o çocuk aynı uygulamayı kendi çocuğu için yaparmış.
...
"Buralar kuş uçmaz, kervan geçmez yerlerdi" muhabbetini herkes duymuştur.
980'li yıllarda reklam servisinde çalışan bir arkadaşımız, geçen gün yolumuzun üzerindeki büyük bir iş yerini göstererek;
- Burada bir fabrika vardı. Reklam almaya gelirdik. Sahibi Almanya'dan kesin dönüş yapmış, burada fabrika kurmuş. Bize derdi ki, 'Çocuklar ne yapın edin buralardan bir tarla alın. Beş on sene sonra bu bölge çok değer kazanacak.' 
O zamanlar sıradan bir çalışan bu bölgede iki maaşı karşılığında tarla alabilirdi.
Şimdi o iki maaşlık yerleri 2 milyon liraya alamazsın. Ama bizim aklımıza yatmamıştı. Dağ başının 15-20 senede bu hâle geleceğini düşünemedik.
...
Bugün de dönümü 1000 liraya satılan tarlalar var. Bu kadar örneğe rağmen metrekaresi 1 lira olan yerlerin on onbeş sene sonra 50 kat, 100 kat artacağını hayal edemiyoruz.
Ya da bu kadarlık sabrımız yok.
Büyük şirketler, Trakya bölgesinde habire arazi alımı yapıyor. 1000-1500 dönümlük arazileri topluyorlar.
Artık büyük yerler kalmamış, parası olup bu işin ticaretini yapanlar 50-100 dönümlük parçaları toplayıp beklemeden şirketlere satıyorlar.
Bizde 3-5 kişinin bir araya gelip ortak bir yer alma geleneği de pek yok. Kardeşler arasında bile bir müddet sonra hırgür çıkıyor.
Bir de insanlar iç dünyasından dolayı uzun vadeli hesap yapamıyorlar. Yaptıkları işten üç beş yıl içinde netice almayı bekliyorlar.
Düzenimi kurayım, hele bir soluklanayım, evin borcu bitsin, kızım evlensin derken hesapların sonu görünmeyecek yaşa geliniyor.
İnce hesaplar yapılacak bir konu değil.
Tarla alan herkesin aynı imkânlara aynı sürede erişmesi mümkün değil.
Kimi alır kazanır, kimi alır yıllar sonra bile beş kuruş etmez, kimi alır kazanır hayrı olmaz.. eski günlerini arar.. Kimi almaz hayıflanır.
İnsan da tam böyle bir şey zaten.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.