Rahmi Koç'un 24 saati

A -
A +
"*07.00'de başlarım. Yarım saat sabah hazırlığım sürer, 08.00 gibi kahvaltıya otururum. Kahvaltıdan sonra evdeki yardımcımla yapılacak işleri planlarız. Daha sonra o günkü programa göre hazırlanıp 09.00'da otomobile biner, şirkete giderim. Akşam yazıhaneden çıkmadan önce 18.00-20.00 arası bir kilometre yüzerim. Gece 24.00'ten önce de uyumaya çalışırım. Sabaha karşı 02.30 ile 03.00 gibi kalkar bir saat idman yaparım ve tekrar yatarım.

Gün ortası uykusu

*Benim buna alışmam yedi ay sürdü. Vehbi Koç bunu İsmet Paşa'dan, İsmet Paşa ise Churchill'den öğrenmiş. Vehbi Bey, Mösyö Burla'ya öğretmiş, ben de Mösyö Burla'dan öğrendim. Dolayısıyla iki elim kanda da olsa öğlenleri bir saat uyurum. Böylelikle günü ikiye böleriz ve tekrar kalktığınızda sanki güne yeni başlamış gibi kendinizi taze hissedersiniz. İnsan vücudu da makine gibidir; hor kullanılırsa ileride cezası çekilir. 

*Rahmi Koç her şeyi yer. Diyet yapmam, şunu, bunu yemem demem. Vücudun her türlü gıdaya ihtiyacı var ama ölçülü olmak kaydıyla. Hiçbir zaman mideyi tıka basa doldurmamak ve imkân olursa akşam 20.00'den sonra yemek yememek lazım.

Telefon taşımam

*Eş, dost çevremiz, bayi ağımız çok geniş olduğu için her gelişmeden anında haberdar oluruz. Beni hemen bulurlar, ilgili haberi verirler ve benden talimat beklerler. Ben de ne yapılması lazım geldiğine karar veririm. Geri kalanını şirketlerimiz, müdürlerimiz, yahut dostlarımız yaparlar. Bir işi sıcağı sıcağına, anında yapmazsanız altından kalkamazsınız. 

*Mesela, Amerikan Hastanesi'ne gelen her hastadan, Koç Üniversitesi'ne yazılan talebelerin, kimlerin çocuğu olduğundan haberim olur.

Her şeyi not alırım

*Her şeyi hafızada tutmak zor, kafayı lüzumsuz şeylerle meşgul etmemek lazım. Şimdi herkes telefon taşıyor ama ben telefon taşımadığım için numaraları deftere kaydederim. Ayrıca küçük notlar alırım, sabah bunları sekreterlerime veririm. Onlar da takip eder ve o işleri o gün hallederler.

Yapmayı en çok sevdiğim şey..

*Hazzetmediğim davetlerden ve yemeklerden bir an önce kurtulup eve gidip yatmak. Henry Ford'a "Hayatta en özlediğin nedir?" diye sormuşlar, o da "Kapıyı kendim açmamdır" demiş.

* Davet dediğiniz zaman aileniz, akraba-i taallukat, yakın dostlarınız, iş arkadaşlarınız ve yurt dışından gelen misafirler var. İstanbul'da mukim oturan yabancılar ve de kordiplomatikler var. Her gün birinden birinde bir davet, ziyafet, toplantı vs. oluyor. İşin enteresan tarafı, bana sorarak gün alıyorlar. Öyle olduğu zaman da gitmek mecburiyeti hasıl oluyor. Benim için en büyük lüks, evde ayağımı uzatıp Boğaz'a karşı bir yemek yemek. 

*Ankaralılar, tabiri caizse çok farklı insanlar. İstanbul'da bir Ankaralılar Kulübü var. Her yıl düzenli olarak bir davet verirlerdi, bir araya gelmek için oraya giderdik. Ama kendi içinde bazı sorunlar yaşandı, bazı sıkıntılar oldu, dolayısıyla İstanbul'daki Ankaralılar hiçbir zaman arzu edildiği gibi birbirlerine kenetlenemediler ve bir güç oluşturamadılar. Adres değişikliklerini dahi kulübe bildirmeye üşenirlerdi. Ankaralılar'ın hepsi bire bir görüşmelerde iyi, sevecen, tatlı ve görüşülmesi rahat insanlardır ama bir araya geldikleri zaman ne hikmetse bir güç, bir yumruk, bir kuvvet olamıyorlar." 

Rahmi Koç, bir gününün nasıl geçtiğini 2012'de MAG dergisi'nden Can Çavuşoğlu'na anlatmış. Bu günlerde oğlunun vefatı dolayısıyla gündemde olduğu için hakkında yazılanları tararken rastladım. Kim olursanız olun zamanı değerlendirmek, program yapmak güzel bir şey vesselam.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.