Zapturaptın ucuz ve pahalı yolu

A -
A +
Demokrasiyi bilmem de demokrasicilik oynamak zor iş. Yorucu. Mesainin önemli bir kısmı görüntüyü kurtarmaya harcanıyor.
Aksesuarları çok. Seçim yapacaksın. Muhalefet olacak. Kampanyası olacak. Sivil toplum kuruluşları olacak. Dernekler olacak.
Hepsi seçim yapacak.
Dernek, seçim demişken eskiden Kızılay gibi, Şoförler Odası gibi, Sağlık sendikası gibi, Metal Sendikası gibi organizasyonların başına seçilenler 30-40 sene kalırdı. Geldim, gitmem demezlerdi. Seçimse seçim.. Her seçimde büyük ekseriyetle kazanırlardı. Rivayet edilirdi ki, mülkiyeti Kızılay'ın olan büyük otellerde en güzel odalar hep Kızılay Başkanı için boş halde tutulur başkan ne zaman isterse kalır, yer, içer, yatar. Kızılay'ın büyüsü 99 büyük depreminde bozuldu. Ziraat-ticaret odaları 2000'lerden sonra el değiştirdi.
Dam başında saksağan konusu değil.. Demokrasicilik oynayıp devlet himayesinde dernekleri, odaları, dekor olarak dizince böyle oluyor. 60 ihtilali, 80 ihtilali bile bu dekoru değiştirme ihtiyacı duymuyor. Duymamış.
Sıkıntılar olmasa.. Terör gibi, komşulardaki iç harp gibi, demokrasicilik çok dert olmuyor.. İnsanlar oyalanıp gidiyor.
Olağanüstü dönemlerde büyük dert. Bir tarafta terörle mücadele, öbür tarafta komşulardaki iç harpler... Oralardan bize taşan dertler.. İçerde farklı sesleri bastırmak için sarfedilen mesai.. Çok büyüüüük bir prodüksiyona muhtaç. Hayal pazarlayacaksın. İnsanları heyecanlandıracaksın. Ümidlendireceksin. Eğlendireceksin. Bunlar demokrasicilik külfetleri. Yeni nesil bilmez ama biz ara dönemleri de gördük. Bu kadar külfetli işler iki satırlık Milli Güvenlik Konseyi bildirisi ile halledilirdi.
Fransa ile ticari ilişkilerimiz haber yapılmayacak.
Kapatılan partilerin yöneticilerinin demeçlerine yer verilmeyecek.
Bankalar yarın kapalı olacak. Sendikal faaliyetler durdurulmuştur.
Ne Mısır haber olurdu ne Suriye.. Hatırlayanlar azalmıştır.. Biz Sandinista gerillaları ile yatar kalkardık. Yahu hiçbirimizin aklına sormak gelmezdi: Taa Nikaragua'dan bize ne ki, sabah akşam oradan haber veriliyor. Şuymuş: İçerde ve civarda olan işlere kafa takmayın, burnunuzu sokmayın, huzurunuz bozulmasın. Haber olarak bunlarla oyalanın. Ara sıra da Lübnan haberleri olurdu.. Sağcı Hristiyanlar, solcu Müslümanlar.
Bazen şöyle denir, deriz: Bu teknoloji çağında 60'lardaki gibi 80'lerdeki gibi milleti zapturapt altına almak kolay değil.. Değil de 28 Şubat dönemi taş devri değildi. Yüzlerce tv kanalı vardı, internet vardı.. Ben hepsinin başına albay, çavuş vs dikerler zannettim ama daha pratik bir usulle hepsini tek sesli hale getirdiler. Olağanüstü dönemin, ara dönemin bütün kuralları işletiliyordu sadece adı yoktu. O zaman tek sesliliğe neden ihtiyaç duyulmuştu hala anlayabilmiş değilim. İrtica hortladı, memleket elden gidiyor deniyordu.. Hortlayan irtica nasıl bertaraf edildi bu kadar yıl sonra o da anlaşılabilmiş değil.
Demem o ki, asıl bu günlerde olağanüstü dönemden geçiyoruz. Hem terör, hem bölgedeki savaş ve göç. Adı ulusal güvenlik olmasa da böyle günleri düzenleyen mevzuatımız var. Ankara'daki patlama örneğinde olduğu gibi tartışmak, ikna etmeye uğraşmak, bu YPG'nin işi demek yerine Ulusal Güvenlik Konseyi bildirisi olarak şöyle denilecek, böyle yapılacak, denilse daha az maliyetli, daha az külfetli, daha az tartışmalı bir yol olmaz mı?
Bu badireyi atlattıktan sonra yine çok sesli oluruz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.