ÖZGÜRLÜK İLLÜZYONU

A -
A +
Bruno Etienne, Ortadoğu uzmanlarından biri kabul ediliyor. Fransa'da Aix-en-Provence Üniversitesi'nde Siyasi ve Kültürel Antropoloji dersi veriyordu.
İslam, siyaset bilimi ve Ortadoğu konularında pek çok eseri var. Etienne aynı zamanda Fransa eski cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın İslami azınlıklar danışmanıydı.
Etienne'in Fransa'da yayınlanan ve 11 Eylül'ü kıyamet hissiyatı ve fikriyatı temelinde tarihi bir bakış açısıyla açıklayan kitabı büyük yankı uyandırmıştı.
Zeynep Arıkanlı, 11 Eylül'ün yıldönümünde kendisiyle bir mülakat yapmıştı. Bu mülakattan bazı paragraflar o tarihte gazetelerde yer buldu.
"Osmanlı'nın köleleri bile bugünkü bireylerden daha özgürdü" şeklindeki açıklaması başlık olmuştu.
2009'da ölen Bruno Etienne'in, bu mülakatına rastladım. İlginç bulduğum tespitlerini size aktarmak istiyorum:
* Çok açık bir kopuş yaşanıyor. Geleceğe yönelik hiçbir geçerli çözüm, alternatif önerisi yok. Hem laik hem de İslamcı proje İslam ve Arap dünyasında başarısızlığa uğradı. Türkler, Gülhane Hattı Hümayunu'ndan beri yani 150 yıldır bunu deniyor ama başarılı olamadılar.
Osmanlı İmparatorluğu'nun nasıl paylaşıldığını, bu paylaşımın Osmanlı İmparatorluğu içinde hangi dinamiklere, değişimlere denk düştüğünü bilmeden, mesela bugünkü Filistin'i anlayamazsınız.
-Sözünü ettiğiniz kopuşun Türkiye'nin bugün yaşadığı kimlik sorunlarının da temelinde yattığını mı düşünüyorsunuz? 
- Evet. Türkiye şimdi bunun bedelini ödüyor. Bir anda bir halkın dilini, kültürünü, ideolojisini değiştirmek korkunç bir kopuş. Bu kopuş, içinde yaşanılan tarihsel süreci anlamaktan da yoksun bırakıyor. Aynı dönemde yıkılan üç imparatorluk: Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Rus İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu. İşte bugün bu imparatorlukların tasfiye ediliş biçimlerinin bedeli ödeniyor. O günlerden daha vahimini günümüzde yaşıyoruz. Vahim bir örnek daha var önümüzde. Kültür ve dini buldozerle ezmeye çalışan yetmiş yıllık Sovyet totalitarizmden geriye ne kaldı bugün? Milliyetçilik ve din. İşte siyasi antropolojinin üzerinde durduğu temel soru bu... 
Ulus-devletin artık karşılayamadığı kimlik taleplerini doldurmak gibi bir işlev yüklenebilmeleri dışında, evet. Seküler ya da laik büyük ütopyalar inandırıcılıklarını yitirdiler. Komünizmin yıkılması da "ütopik devlet" perspektifini yok etti. Bu konuda "siyaseten doğru" sayılamayacak bir fikrim var: Tek tanrılı dinler, kimlik taleplerini siyasi partilerden çok daha iyi karşılayabilir. Yani asıl meselemiz din değil, kimlik. Neden etnopsikiyatriden söz ediyorum? Çünkü bir kimliğin içe kapalılığının sebeb olduğu güvensizlik var. 
* Fransa ya da Türkiye'de, bir cumhuriyet rejiminde, aralarında herhangi bir ayırım gözetilmeksizin yaşayıp giden vatandaşlar var. Yıllarca buna inanıldı ama yok böyle bir şey. O zaman metafizik sıkıntı geri geliyor. Birtakım soru işaretlerinin cevabı olmadığı bilindiğinde, giderek kendi içine kapanan ve belli oranda bir güvenlik hissi veren "kardeşlik" (fraternite), dayanışma grupları oluşturulmaya çalışılıyor. Burada bireylerin korunması kaygısı söz konusudur. Buna bağlı olarak ortaya çıkan bir başka sebeb, öznenin özerklik kazanmasını amaçlayan "bireyselleşme"dir (individuation). Oysa günümüzde kapitalist üretim biçimi bunu "bireyselciliğe" (individualisme) dönüştürdü. Ama bu bir manipülasyon aslında. Biraz ileri giderek söylersem, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki köleler, bugünün sözde özgür bireylerinden daha çok özgürlüğe sahiptiler. Bununla köleciliği savunduğum sonucu çıkarılmasın. Kuzey Afrika, Güney Afrikalı köleleri azat ettiğinde ne oldu? Bu insanlar Boston'da işçi oldular. Bugün muazzam bir özgürlük illüzyonu içinde yaşıyoruz kısacası. 
* İki konunun altını çizmek isterim. Birincisi, değişimin alacağı umulan yön konusunda siyaset adamları ve sosyologlar yanılıyor. Temel hata köklü sorunlara geçici, tamamen günübirlik ekonomik ve siyasi programlar üreterek çözüm bulacaklarını sanmaları. Hayır, böyle yürümüyor bu işler. İkincisi, dünya kapitalizminin gelişim yönüne bakarsanız, Amerika ve Avrupa'nın geleceğinin garanti altında olmadığını görürsünüz. Gelecek "dışarıda", başka coğrafyalarda biçimleniyor. 
* Saldırganlık hep vardı. 18. ve 19. yüzyıl Avrupası çok daha vahşi ve saldırgandı. Değişen, teorik olarak saldırılanların bir kısmının saldırganların değerlerini içselleştirmesi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.