Konjonktürel ahlak

A -
A +

Öğrencilik yıllarımızda, ara sıra oturup konuştuğumuz bir adam vardı.. İki lafından biri konjonktür olurdu.. Kelime adamın alameti farikası gibi olmuştu. Ayıp değil ya ben de ne anlama geldiğini çok iyi bilmiyordum. Sözlüklere mözlüklere bakıyordum işin içinden çıkamıyordum.

TDK bu kelimeyi şöyle açıklıyordu: 
 1. Geçerli durum.
 2. Her türlü durumun ve şartın ortaya çıkardığı sonuç.. 
...
Sık sık gözattığım Ekşi Sözlük'te muzip bir adamın (tarifinden öyle biri olduğu anlaşılıyor) açıklamasını okuyunca "hah" dedim.. İşin aklıma yatmayan tarafı demek ki burasıymış. İç veya dış siyasetin, tarihteki kişi veya olayların tartışıldığı ortamlarda, nadiren bir hakikate tekabül etse de, genellikle her türlü tutarsızlık,
İkiyüzlülük,
Haksızlık,
Taviz ve gayrı ahlakiliğin meşrulaştırılmasında kullanılan temel malzeme. 
Devlet adamı konjonktüre göre konuşsun. Hadi siyaset adamı da konuşsun bürokrat da konuşsun. İş adamını da anlayabiliyorum.. Gemisini yürütecek. Bilim adamı dediklerimize ne oluyor. Uzmanların derdi ne? Vazgeçtik kamuoyundan, ikili ilişkilerde bu kadar ölçülerek biçilerek konuşulunca.. samimiyet denilen şey nerede devreye girecek? 
 
 
           İNSAN SARRAFI
 
Esnaflar için insan sarrafı derler. 
Sarraflıkları nereden geliyor? Her gün yüzlerce insanla karşılaşmaktan, farklı tipleri tanımaktan, biraz yanılmaktan, biraz tutturmaktan vs.
Eskinin karakol amirleri için de aynı şeyi söylerlerdi. 
Ben adamın yüzüne baktım mı künyesini çıkarırım muhabbeti. Sarraflık benim de epeydir ilgimi çekiyor ama henüz insanların yüzüne bakıp künye çıkaracak hâle gelemedim. Yüzyüze olmasa da bir başkasıyla konuşmasını dinlemem lazım. 
Birisiyle telefonda konuşurken seyretmem lazım. 
Arabaya binerken, inerken, birisine selam verirken.. Yaptığı işi anlatırken dinlemem lazım. Sonra isabet kaydedebiliyorum. Bu adam bu işi yapar, yapamaz, işinde başarılı, değil, sıkıntıları var, evinde huzurlu, işyerinde seviliyor, sevilmiyor. 
Sait Faik'in bir hikâyesinde okumuştum. Hikâyenin kahramanının şöyle bir merakı vardı: Lokantada, meyhanede, kahvede, hiç tanımadığı adamın karşısına oturup tahminde bulunuyordu. Bu adam muhtemelen muhasebeci.. İşleri iyi.. lise mezunu.. Çocuğu ile başı birazcık dertte.. vs. Tahminlerini bir kenara not edip adamla tanıştıktan ve yakınlık kurduktan sonra öğrendikleri ile tahminlerini karşılaştırıp, tam isabet sağlayınca mutlu oluyordu. Tutturamadığı zaman yanılma sebeplerine kafa yorup yeni bir işe koyuluyordu. Benim merakım Sait Faik'in kahramanınkinden biraz farklı. Kendisini anlatan, işiyle ilgili konuşan, bir hatırasını anlatan, bir konuda ahkam kesen, büyük mağazada müşterisine dert anlatan, işyerindeki bir problemi özetleyen, maiyetine talimat veren insanları seyredip konuşmasına şahit olunca tahminde bulunabiliyorum. İşten anlayıp anlamadığını, başarı durumunu, doyuma ulaşmış bir insan olup olmadığını söyleyebiliyorum. Karın doyurmuyor ama isabet kaydedince insan mutlu oluyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.