Harold Macmillan: İnsanlar borcunu ne zaman ödemez?

A -
A +
Macmillan 957-60 arasında Birleşik Krallık'ta maliye bakanlığı ve başbakanlık yapmış.
Kısacık ansiklopedik bilgi:
1924 yılında Muhafazakâr Parti milletvekili oldu ve partinin daha ileri bir politika gütmesi gerektiğini savundu. İskân, dışişleri ve maliye bakanlığı görevlerinde bulunduktan sonra 10 Ocak 1957'de başbakan oldu. 1959 seçimlerinden sonra İngiltere'nin Ortak Pazar'a girmesine çalıştı. Fransa'nın karşı çıkması üzerine General de Gaulle ile görüştü. Fakat NATO ve ABD ile ilişkiler konusunda anlaşamadıklarından bir sonuç alamadı. Başkan Kennedy ile görüşerek İngiltere'nin ABD denetimindeki ortak askerî güce katılmasını onayladı. Sağlık durumu, partisiyle arasındaki anlaşmazlıklar, Vassall ve Profumo skandalları sebebiyle 18 Ekim 1963'te istifa etti.
Macmillan'ın ekonomideki başarısı, 1959 yılındaki genel seçimleri Muhafazakârların kazanmasını sağladı.
...
Maliye bakanlığı döneminde ülkesinin önde gelen iktisatçılarını toplayıp sormuş:
-İnsanlar (şirketler) borcunu hangi hâllerde ödemez?
Hepsi görüş beyan etmiş, hepsini sabırla dinlemiş ve;
-Yanılıyorsunuz, beyler demiş.
"Yeniden borçlanma imkânı olmayan parası olsa da borcunu ödemez.
Senin elinde para vardır, ticaretin kârdadır zarardadır.. Yeniden borçlanma imkânın yoksa borcunu ödemezsin. Temel refleks bu. Şirketler için de geçerli. Çünkü şirketler insanlar gibidir."
 
           MUTLUYUM MUTLUSUN MUTLULAR
 
Her halükârda sevinebilmenin bir adı olmalı.
Geçen sene Rus uçağını düşürdük -veya düşürdüler- sevindik. Halay çekenler olmuştu.
Sonra yanlışlık olmuş dediler yine sevindik.
Oh çok şükür bilerek düşürmemişiz, diyenlerimiz oldu.
İsrail’le ilişkilerimiz limoni oldu sevindik.
Sonra arayı düzelttik yine sevindik.
Ergenekon Balyoz fasıllarında birinci dalga, ikinci dalga diyerek birileri toplanıp gözaltına alınırken sevindik.
Üç beş sene sonra aynı insanlar şu vesile ile bu bahane ile salıverilince bir kere daha sevindik.
İnsanlar hangi hâllerde sevinirler? Kitaplardaki tarife uymuyor bu..
Şu vesile ile hatırladım. Geçen hafta daha önce dokunulmazlıkları kaldırılan HDP milletvekillerini toplayıp içeri aldık. Aldık, topladık derken usul hatası yok.. Savcı getirin dedi, polis götürdü, hakim dinledi faslında bir problem yok. Oraya takılmadım zaten. Biz bu karara da sevindik. Peki niye sevindik. Önceki örneklere bakacak olursak niye sevinip üzüldüğümüzün pek farkında değilmişiz gibi görünüyor. Herkes sevindi ben de sevindim, sonucu çıkıyor.
Oysa 77 milyonun tek tek fikrini alma imkânı olsaydı benimki şöyle olurdu:
Dokunulmazlığı bile kaldırmayın. Daha önce denemiştik, beklediğimiz fayda hasıl olmadı.
Hadi kendimizi tutamadık, o işi yaptık yani dokunulmazlığı kaldırdık.. Bırakın ortalıkta konuşup dursunlar.. Ne derlerse desinler. Dönüp bakmayın, celallenerek konuşmayın hatta mümkünse alttan alın, gelin siz de taşın altına elinizi sokun deyin, derdim.
Her iş bir amaç için yapılır. Eğer bu işi ne için yaptığımızı biliyorsak.. Şu maksatla yaptık şu faydayı elde edeceğiz diyebiliyorsak problem yok. Hesap tutar tutmaz ayrı konu.. Şartlar bizi sürüklüyorsa sevinilecek hâller listesi yapmak zor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.