Atom fiziğine de profesörlüğe de lanet olsun.

A -
A +
İnşaat sektörü gözleri kamaştıran altın gibi parlıyordu. Büyük müteahhitlerin şaşaalı hayatları ise tahrik ediciydi.
 
 
Kadir İnanır'ın oynadığı 70’lerin Yeşilçam klasiklerinden Ceza filmini bileniniz vardır. Seyretmemiş olanlar başlığı Google'a yazıp bakabilirler.
Ortam şartlarından ziyadesiyle bunalan bir parlak profesör tiplemesi vardır. Uğraşmakta olduğu uzay ve atom fiziğine aniden rest çekerek, kumarbaz olacağını ilan etmektedir. 
Peruk, laboratuvar önlüğü, takma sakalla şuur altımıza doğru takviye edilmiş eksantrik profesör portresi aniden tek tip bıyıklı yağız delikanlıya dönüşmektedir. Hocasının içinden çıkamadığı yüksek matematik denklemini kara tahtada tek tebeşir hamlesiyle çözerken aynı anda akademik kariyerini karizmatik hareketlerle bitirmektedir.
Gerekçesi ise pek hoştur:
“İnsanlık için çalıştık sokakta kaldık!”
Baktığınızda bu dramatik dönüşüm günümüz inşaat sektörünü tarif ediyor sanki.
Son senelerde sanayici, tüccar ve çiftçimiz de dönüşüm geçirip inşaata yönelmişlerdi.
Sonra heyecana kapılan bakkal çakkal memur ve esnafımız da onları takip etmişti.
Herkes gizli açık müteahhit olmuştu.
Bizim memlekette sanayi tesisini işletmek profesörlükten farksızdı. Onca teknik hesap, makine, imalat, satış ve rekabet bunaltmıştı zaten. Vergiler ağır ihracat işleri zordu. Yaptığın yatırımın karşılığını on senede almak anlamsız görünmeye başlamıştı. Hâlbuki o parayla inşaata dalsan aynı senede katlamak işten bile değildi.
Tüccar için de farklı değildi. Yüzde beş, on kârla sermaye bağlamaya ve riske girmeye ne gerek vardı? İnşaat her hâlükârda daha cazipti.
Haber hızla yayılınca çiftçi de uyandı vaziyete. Mazot, tohum, gübre, yağmur, yaş taban fiyat yerine arsaları satıp kasabada inşaata dayandılar. Neticede şehre müteahhit olarak damlama ihtimali de vardı işin ucunda.
İnşaat sektörü gözleri kamaştıran altın gibi parlıyordu. Büyük müteahhitlerin şaşaalı hayatları ise tahrik ediciydi.
Üstelik işin profesörü olmaya da hacet yoktu. Ona kadar saymasını bilen herkes yapabilirdi. Arazi boldu. Betonu projeyi ayarladın mı iş tamamdı. Para ayağında musluklar sonuna kadar açıktı. Yaparken de satarken de tonla kredi vardı. Misal sermayen on lira mı? Hiç fark etmez. Bırak inşaata gel. Yüz liralık inşaatları yapmak çocuk oyuncağıydı. Maketini gösterdiğin anda satıyordun.
Atom fiziğine de profesörlüğe de lanet okumak zamanıydı.
Okundu.
Sanayi, ticaret, hayvancılık ve tarım gözden düşmüş ve cümleten kumara girilmişti.
Başlangıçta iyi kazandırıyordu. Bir koyan üç aldı. Üç koyan on derken işler hızla büyüdü. Gün geldi vaziyet karıştı.
Bir de baktık ki ortalıkta on binlerce talep fazlası inşaat belirmiş. Boş siteler, boş bloklar boş plazalar her yerde. Hâlâ ödenmemiş çekler ve vadesi sıkıştıran krediler kapıda. Arz talebi on kere katlamış. Stok büyümüş. Bolluk dönemindeki krediler betona dönmüş. Fiyatlar gevşemiş. Nerede duracağı belli değil.
Peki şimdi ne olacak?
Cevabı malum aslında. Kumarbazlık namına atom fiziğine lanet okuyan profesörler işlerine geri dönecek.
Fabrikalar elden geçirilecek. KOSGEB takviye edilecek. Tarım hayvancılık canlandırılacak. Üretim çarkları ufaktan dönmeye başlayacak.
.....
Vehbi Koç’un kitabında müteahhitlikle ilgili bir anekdot var:
Koç'a müteahhitliği neden bırakıp sanayici olduğunu sormuşlar. Demiş ki;
Hindistan cevizine girip bulduğu lezzeti keyifle yiyen kurtçuk iyice semirdiğinden aynı delikten çıkamamış. Bilahare duçar olduğu açlıktan dolayı aldığı fazla gramajı kaybedince girdiği delikten çıkıp kurtulması mümkün olmuş.
....
 
Morali bozmaya gerek yok.
En azından yenilen içilen kârdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.