AK Parti'nin yeni ittifak arayışları ve Kürt siyaseti

A -
A +
İktidar blokundaki ayrışma kesin ve geri dönülemez karakterdeyse (ki öyle görünüyor), Adalet ve Kalkınma Partisi'nin bundan sonraki ittifak arayışları üzerinde düşünmeye başlamak gerekiyor."Eski rejim"le ittifakın felaketli sonuçlar vereceği muhakkak; bunu önceki yazımda ifade etmeye çalışmıştım.Muhtemel ittifaklardan bir başkası ise Kürt siyaseti... AK Parti böyle bir tercih kullanırsa, Öcalan ile PKK-KCK'yı siyasi muhatap almama tavrını önemli ölçüde törpülemek zorunda kalabilir.Bugün ve sonraki yazıda AK Parti'nin muhtemel ittifakları faslından "Kürt siyaseti" bölümünü ele alacağım.Bugünkü yazının konusu, bu hikâyede nereden nereye gelindiğine dair olacak...
1980'lerde mümkün olan, bugün olmayan çözüm...

Kürt meselesinin halli konusunda bir ara pek moda bir formül vardı... Bu formüle göre bir yandan Kürtlerin gasbedilmiş haklarının iadesi yoluyla Kürt sorunu çözülecek, bir yandan da dağdaki PKK'lılarla "terörün beli kırılana dek" mücadeleye devam edilecekti.Formül, devletin geç de olsa "Kürt realitesi"ni tanıdıktan sonra, o "realite"nin sorunlarını sadece kendisinin "aktör" olarak yer alacağı bir sahnede çözme arzusunun türeviydi.Aslında, hiçbir örgüt ya da şahsiyetle müzakereye girişmeden, Kürtlerin gasbedilmiş haklarının kayıtsız şartsız iadesiyle Kürt sorununu çözmek mümkündü, fakat bu bir zamanların mümkün çözümüydü: PKK'nın henüz Kürtler arasında kök salmadığı, "Kürtleri temsil" iddiasının kendinden menkul bir iddia olmaktan öteye geçemediği 1980'li yılların...   Fakat 90'larda köprülerin altından çok sular aktı. Devlet, geçmiş hak ihlallerini giderecek tedbirler almak yerine yeni hak ihlalleriyle, köy yakmalarla, faili meçhul cinayetlerle ortaya çıkınca PKK hızla Kürtler arasında kök salmaya başladı. PKK'nın "Kürtleri temsil" iddiasının ikna edici olmaktan henüz uzak olduğu o tarihsel moment, aynı zamanda Kürt sorunuyla PKK sorununun iç içe geçmeye başladığı momentti.Bu iç içe geçiş görülmedi ya da görülmek istenmedi, dolayısıyla devlete göre dağdaki PKK'lılar sorunu Kürt halkından tamamen kopuk bir "terör sorunu"ndan başka bir şey değildi.Ne var ki, bu yılın başında ilan edilen barış süreciyle birlikte "Kürtlerle barış, PKK'yla savaş" formülünün işlemediği resmen kabul edilmiş oldu.Zannedilmesin ki bunun tek nedeni, devletin PKK'yı güç kullanarak tamamen etkisiz bir duruma getirebileceğine olan inancını kaybetmesiydi...Meselenin bir de Kürtlerin PKK algısı yönü vardı... Kürtlerin bir bölümü "PKK'nın zorunun oyunu bozduğuna" inanıyor, bu "zor" olmasaydı devletin Kürt politikasının değişmeyeceğini düşünüyor, dolayısıyla da onu açıkça destekliyordu... Yani hükümet, sadece PKK'yı "bire kadar kıramayacağını" anladığı için değil, Kürtlerin, çözümün ancak PKK-Öcalan üzerinden gerçekleştirilebileceğine olan inancı nedeniyle de bu yeni yola girmiş bulunuyor.

PKK'dan beklenen siyasi fedakârlık...

Formülün "PKK'lılara cehennem" kısmının Kürtler tarafından kabul edilmeyeceği anlaşıldıktan ve ona bağlı olarak PKK'nın yok edilmesi hedefinden vazgeçildikten sonra yeni bir formül devrede... Bu yeni formül, PKK'nın siyasi bir fedakârlıkta bulunarak "buharlaşacağı" inancına dayanıyor.Zannediliyor ki, Kürtlerin gasbedilmiş hakları peyderpey iade edildikçe, PKK'lılar da "eh, mademki amacımız 'Kürt hakları'ydı, artık biz de yavaş yavaş buharlaşabiliriz" diyecekler ve ortadan yok olacaklar.Oysa görüyoruz, ne PKK'lılar ne de Kürtler böyle diyorlar. Bu normal, çünkü PKK'dan talep edilen şey hiç gerçekçi değil. (Nedenlerini önümüzdeki yazıda izah etmeye çalışacağım.)Fakat artık yeni bir durum var.İktidar blokunda 7 Şubat 2012 MİT kriziyle başlayan ve 17 Aralık'tan sonra iyice belirginleşen parçalanma hali ve ona bağlı olarak AK Parti'nin yeni ittifak arayışları, PKK'nın "buharlaşması"nı, gerçekçi olmaması bir yana arzu edilir olmaktan da çıkartabilir. Çünkü artık Kürt siyaseti çok önemli ve yeni durum reel-hakiki muhataplarla konuşmayı kaçınılmaz hale getiriyor.Bu çerçevede, iktidar çevreleri şimdilik yalanlasa da, muhtemel bir "büyük af"tan sonra PKK'nın hızla siyasallaşacağı yeni bir Türkiye'ye hazır olmalıyız.***Demokrat Yargı ve HSYK notu: Geçen yazıda HSYK seçimlerinde Demokrat Yargı'nın eleştirilerinin haklılığının bugün net bir biçimde ortaya çıktığını söylemiş, fakat HSYK'da kontrolün hükümetin eline geçeceğini savunarak yanıldıklarını ifade etmiştim.Demokrat Yargı Derneği yöneticileri bu hak teslimi nedeniyle bana teşekkür ettikten sonra, "kontrol" hususundaki tespitimin gerçeği yansıtmadığını söylediler.Bana zamanında kaleme aldıkları metinleri gönderdiler ve ben o dönemde "yargıyı hükümet ele geçirecek" demediklerine ikna oldum. Demokrat Yargı, yargının Adalet Bakanlığında örgütlü olan dar bir kesim tarafından ele geçirileceğini söylemiş, seçimlerden bir süre sonra da bu "dar kesim"in Cemaat olduğunu kayda geçirmişti.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.