Başbakan vurdukça Sarıgül keyifleniyor!

A -
A +
"Bir gün harıl harıl çalışırken, öğle saatlerinden biraz sonra bizim Erkan aradı ve 'İlyas Bey müjde, Başbakan takipçi oldu, dedi.
"Televizyonu açtım. Birkaç gün önce Antalya'ya gelen Erdoğan, prompter kadrosu tarafından ablukaya alınmış ve konuşmasında Akaydın'a veya kampanyaya dair laf etmesi engellenmişti. (Mustafa Akaydın, 2009 yerel seçimlerinde CHP'nin büyükşehir belediye başkan adayı... Seçildi, halen başkan. –A. G.)
"Ama aradan üç dört gün geçtikten sonra, hiç beklenmedik biçimde Gaziantep konuşmasında birden şunları deyiverdi: 'Bir de Hoca çıkmış bir yerde. Yaparsa Hoca yapar, diye de laf uydurmuşlar. Kim bu Hoca, ne yaparmış? Halk buna sandık başında verir cevabını.'
"(...)
"Gözlerime inanamadım, Hemen Akaydın'ı aradım ve 'Hocam müjde, Başbakan takipçiniz oldu. Sanırım bu seçimi alacaksınız,' dedim." (AKP Neden Kazanır, CHP Neden Kaybeder, s. 117).
29 Mart 2009 akşamı, seçim sonuçları belli olup da  Antalya'da "yüzde 70'le kazanır" gözüyle bakılan Menderes Türel'in kaybettiği anlaşılınca, Başbakan Erdoğan gazetecilere şöyle dedi: "Çok ama çok anormal bir durum..."
CHP adayı Mustafa Akaydın'ın kampanyasını yürüten reklamcı-iletişimci Ateş İlyas Başsoy ise bu sonuca çok da şaşırmamış olmalıydı... Çünkü o, yazının girişinde okuduğunuz metnin ve o metnin alıntılandığı kitabın yazarıydı...


Seçimi, 'siyasetsiz seçmen'i kazanan kazanır!


Mustafa Akaydın'ın (aslında Ateş İlyas Başsoy'un) Antalya'daki şaşırtıcı başarısı, sadece gündelik hayatını önemseyen, "projeci", "siyasetsiz" seçmenleri etkilemeye ve kazanmaya odaklanan bir iletişim stratejisinin ürünüydü.
Başsoy'a göre Türkiye'de AK Parti, CHP, MHP ve BDP'nin kolay kolay tavır değiştirmeyen "çekirdek" seçmenleri vardı ve bunlar toplam olarak kabaca yüzde 75'lik bir kitleye tekabül ediyordu.
Geriye kalan yüzde 25 ise etliye sütlüye karışmayan, politik istikrarsızlıktan nefret eden, partileri yalnızca somut vaatleri ve onları gerçekleştirebilme kapasiteleri temelinde izleyen bir kitle oluşturuyordu... Bu kitleyi Selim Türkhan adını verdiği hayali bir seçmenle sembolize eden Başsoy'a göre, seçimleri hangi partinin kazanacağını Selim Türkhan'ların oyları belirliyordu ve son on yılda bu kitle blok olarak AK Parti'ye oy veriyordu.
Selim Türkhan'ın temel karakteristik özelliklerinden biri de, kavga edeni değil, iş yapanı tercih etmesi; bu da bizi bu yazının konusuna bağlıyor.
Başsoy, işte bu nedenle, kampanyasını üstlendiği Akaydın'a daha ilk gün izlemesi gereken stratejiyi anlatmış: Kavga yok, saldırmak yok.. Sadece projelerinizi anlatacaksınız!
Bir akademisyen olan ve o âna kadarki bütün söylemini "cumhuriyet değerleri" ve "laiklik" üzerine kuran Mustafa Akaydın, "bir bildiği vardır" deyip güvendi kampanyacısına ve gerçekten de onun her dediğine uydu. Hatta kampanyanın ilk günü, herkesi şaşırtan o hamleyi bile yapıp, elinde bir çiçekle Menderes Türel'i ziyaret etti.
İlyas Başsoy, ertesi gün "Başbakanım kızma, mutlu ol" billboard'unu hazırlamış... Şöyle diyor kitabında:
"Siyasetsiz seçmen için en ilginç olanı ise 'Başbakanım' sözcüğüydü. Rakip bir partinin adayı olduğu halde 'Başbakanım' diyerek sahiplenmek, daha önce örneği görülmüş bir durum değildi. Tek başına bu basit iyelik ekinin, Selim Türkhan'ları kazanmada çok önemli katkısının olduğunu gördüm."
Başsoy, Antalya seçimlerinin ardından Kılıçdaroğlu tarafından da davet edilmiş. Başsoy'un ona da ilk tavsiyesi, hırçın bir dilden uzak olması ve Erdoğan'a "başbakanım" diye hitap etmesi yönünde olmuş.



Başbakan yüklenince...


Mustafa Sarıgül'ün kampanyasını başlattığı günlerde sarf ettiği bir söz, onun sanki Ateş İlyas Başsoy'un tavsiyelerini dikkate alan bir çizgide yürüdüğü izlenimini uyandırmıştı bende. Bu hissiyatla Serbestiyet.com'da şöyle yazmıştım:
"Sarıgül'ün kavgacı bir dilden uzak duruşu, hatta 'Başbakan artık dünya lideri, İstanbul'la uğraşmaz' gibi çıkışları, onun Selim Türkhan'ların dünyasını iyi bildiği ve dilini ona göre kurduğu gibi bir izlenim veriyor. Bakalım, AK Parti'nin onu 'büyük siyasete ve ideolojiye çekme' ataklarına cevap verecek mi yoksa bu çizgisini sürdürecek mi?.. Şu anda peydahladığım bir sezgiyi sizinle paylaşarak bitireyim: Mustafa Sarıgül, bugünlerde Ateş İlyas Başsoy'la istişarelerde bulunuyor olabilir mi?"
Yarı şaka yarı ciddi bu takılmayı izleyen haftalarda Başsoy'un, Radikal yazarı Koray Çalışkan ile birlikte Sarıgül'ün seçim ekibinde yer aldığına dair haberler çıktı.
Başsoy haberleri hemen yalanladı. Öyle bir tercihi olsaydı bunu kimseden gizlemezdi; ona inanıyorum.
Fakat Sarıgül'e mesafe konusunda Koray Çalışkan için aynı şeyleri söyleyemem, sanıyorum kendisi de söyle(ye)mez.
Onun, önceki gün Radikal'de kaleme aldığı "Sarıgül'ün gerçek rakibi belli oldu" başlıklı yazısı, Başbakan'ın Sarıgül'e yüklenmesinin, Sarıgül'ün seçim ekibinde "hurraaa" naralarıyla karşılanmış olduğunun ipuçlarını veriyor:
"Erdoğan gibi güçlü bir liderin kalkıp Kadir Topbaş'ı iterek belediye kampanyasını eline almasının zamanlaması... Ama manidar değil, hakikaten aşikâr. Bu yüzden Topbaş baştan kaybetti."
Bence kesinlikle haklı Koray Çalışkan...
Başbakan Erdoğan bu hatta ilerler ve ortaya rakibini dövmesi için babasını çağırmış çocuk görüntüsü veren bir Kadir Topbaş resminin çıkmasına sebebiyet verirse, Antalya'da Mustafa Akaydın'ın kazanmasına benzer biçimde İstanbul seçimini de Sarıgül kazanabilir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.