Devletimiz bu "tezgâh"ı görsün artık!..

A -
A +
Sevgili Feridun Ağabey, İstanbul’da araç park etmenin sıkıntılarını herkes bilir. Benim derdim ve şikâyetim şu: Emniyet Hizmetlerini Destekleme Vakfı adı altında, devletin araçlarımızı keyfi olarak çekip hem soyulmamıza hem de aracımızı bulana kadar binbir meşakkat çekmemize seyirci kalınmasında.
Evet, maalesef devlet eliyle bir soygun ve zulüm uygulanıyor!
Park sorunu nedeniyle araçlarımız olur olmadık her yerden çekilerek, trafiği aksatmadığı hâlde veya park edilmez tabelaların yer almadığı müsait yerlerde bile bir iki dakika içinde araçlarımız kaldırılıp yediemin dedikleri bir otoparka götürülüyor.  Güç bela otoparkı buldunuz diyelim. Otoparkçı 10 lira park ücreti 90 lira da çekme ücreti adı altında bir para istiyor. Cezai işlem ise ayrıca Emniyet tarafından kesilip arkanızdan size tebliğ ediliyor. Toplamda 200 liraya yakın bir masraf ile aracınızı ancak kurtarabiliyorsunuz.
Şimdi yetkililere soruyorum: Hadi diyelim aracımızı çekmek için ürettiğiniz mazeretlerinizi kabul ettik, peki hiçbir kimseye zararı olmayan bir aracı (çünkü aracım ne trafiğe engel oluyor ne de herhangi birinin dükkâna) göz açıp kapayıncaya kadar çekerek, bu kadar yüklü bir maddi külfeti bizlere ödetmeye vicdanınız nasıl el veriyor? Ben kendi adıma, bu ‘tezgâhı’ kuran buradan para tahsil eden hiç kimseye hakkımı helal etmiyorum. Bir yıl içerisinde 3 sefer aracım çekildi. Üçünde de keyfi bir uygulama söz konusu olduğunu iddia ediyorum. Gözümün önünde aracımı çektiler. Birinde, ailem ile perişan olduk. Birinde hastane önünde İSPARK yeri ve otopark bulamadım 2 dakika hastaneye girdim çıktım, aracım yok! Saatlerce aracımı kurtarmak için uğraştım. El insaf! Devletimizden bu keyfi uygulamaları hemen durdurmasını ve burada kurulan tezgâhı görüp gerekli işlemleri ve takibatı yapmasını arz ediyorum.
          Hüseyin Yılmaz-İstanbul
 
 
Kazandıklarımız ve kaybettiklerimiz
 
Liseyi bitirene kadar hep kara lastik giydim. Eşofmanım, spor ayakkabım, bisikletim hiç olmadı. Gazete, kitap, dergi alamadım, sadece Kurban Bayramı haftasında et yiyebildim. Tatil nedir hiç bilmedim. Öğretmenlerimiz ne öğrettiyse onunla yetindik. Anam, babam ne söylediyse tamam dedim. Karşı gelmek nedir bilmedim. Buyurulan işi sadece yaptım. Köyde yapılması gereken her işi 365 gün boyunca yaptım. Tatil günlerinde bile hiç boş kalmadım. Radyoyu pili biter diye az dinledim. Gaz lambasını, tüp gazlı aydınlatıcıyı idareli kullandım. Yamalı çoraplar, kazaklar, pantolonlara hayır demedim. Özel kurs, dershane yüzü göremedim. İstanbul’da üniversiteyi okurken bile sinema, tiyatro, konser, kafe hep erişilmez şeyler olarak durdu…
Bu zor şartlara rağmen az da olsa faydalı bir insan olabildim. Son derece dar gelirli yapıdan çok değil 30-40 sene geçti. Ülkede her şey değişti. Şu anda yetişen kuşakların elinin altında bilgi denizi internet, kitaplar, dergiler, her türlü giysi, kütüphaneler var. Ulaşım kolaylaştı. Hayatın konforu arttı. Yamalı elbise giyen yok. Açlıktan cılız kalan yok… Lakin başarı, çalışma, azim, hedef, vizyon, misyon, üretim, itaat, saygı, erdem gibi kavramları kaybettik. Yeni kuşaklar sadece akıllı telefon ile yaşar oldu. Elinde kitap taşıyan neredeyse hiç yok. Yolda, parkta, otobüste, evde sadece telefon ile ilgilenen bencil tipler görmeye başladık. Bilişim sektöründen çuvalla para kazananların % 99’u ABD’den çıkıyor. Bizde kod yazmanın sadece lafı ediliyor. 900 bine yakın öğretmenin % 99’u 2 satır kod yazma, yazılım üretme bilgisine sahip değil. Bilimsel buluşları teşvik eden, ödüllendiren, kollayan bir eğitim sistemine de hâlâ geçemedik. Okullarımızda etkileşimli tahtalar, dokunmatik ekranlar, tabletler, modern eğitim setleri yok değil. Ancak bunlar bizi teknoloji üretir yapıya sokamadı. Sadece cihaz modeli yükseltmeyi iyi beceriyoruz. Öğrencilerimiz teneffüslerde sadece telefon ile meşgul oluyor. Spor alanına, kütüphaneye giden hiç yok gibi. Ana babaların hayata bakışı da çocuklarıyla aynı. Asgari ücret seviyesinde geliri olanlar bile elektronik cihazların esiri olmuş durumda. Bu yapı bizi geri ülke olarak kalmaya doğru hızla itiyor...
         Ali Özdemir
 
 
Pratik çözümü kendin bulacaksın
 
Kimi insanlar problem çözer. Kimisi de problem oluşturur. Her sıkıntının bir çözüm şekli mutlaka vardır. Bir arkadaşım yazlıktaki evinin bahçesine çok güzel çiçekler ekmişti. Ancak bitişikteki komşusunun tavukları gelip bahçeye zarar veriyordu. Komşusuna “gel tel örgü çekelim” dediyse de ikna edemedi. Bir gün pazardan bir sepet yumurta aldı. Gece bahçesinin değişik yerlerine bunları dağıttı. Sabah komşusunun bahçeye çıktığı zamanda bu yumurtaları toplamaya başladı. Ertesi gün komşusu “benim tavuklarım hep oraya yumurtluyor” diyerek bahçeye tel örgüyü kendisi çekmişti.
         Yaşar Gönenç-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.