O sınıf yarım kaldı, o öğrenciler de öğretmensiz

A -
A +
13 Mart 2019 Çarşamba günü bu köşede bir öğretmenimizin kendisi için değil, öğrencileri için isteğini yayınlamıştık. Diyordu ki öğretmenimiz: “Millî Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk Beyefendi’ye durumumu arz etmek istiyorum. Değerli Bakan’ım, saygıdeğer Hocam, şahsım 65 yaştan dolayı mayıs ayının başında kanun gereği mecburen emekli oluyorum. Benim emekli olmam tamam ama öğrencilerim ilkokul çocuğu. Ben onların sınıf öğretmeniyim. Ve o yaştaki çocuklar için “öğretmen” çok önemli. Benim gideceğimi öğrenen öğrencilerim çocukça duyguyla ağlıyorlar. “Öğretmenim ne olur bizi bırakmayın” diyorlar. Bizler sonuçta devlet memuruyuz ama öğretmeniz. Biz çocuk eğitiyoruz. Çocuk okutuyoruz. Dolayısıyla öğretmenler için bir ay iki ay her ne ise çocukların o sene karne alıp tatile girmesi sürecine kadar görev bütünlüğü sağlanması çok ama çok önemli. Bu durum öğretmen için değil özellikle ilkokul çocuklarının ruh hâli açısından son derece önemli. Yıllardır bir türlü bu probleme neşter vurulamadı. Ama yeni Bakanımız Sayın Ziya Selçuk Hocamdan çok ümitliyim. Kendisi başta iyi bir eğitimci olarak bizi en iyi kendileri anlayacaklardır. Kanuni emeklilik yaşı gelen ilkokul öğretmenleri için minik öğrencilerin psikolojileri bozulmaması için o eğitim öğretim yılı tamamlanana kadar görevine devam edip yaz tatilinde emekli olma hakkı tanınsa. Zaten özel okullarda çalışan öğretmenlere bu hak tanındı. Devlette görev yapan bizlere de bu hakkın tanındığında devlet okuluna giden ilkokul öğrencileri de öğretmensiz kalmanın üzüntüsünü yaşamamış olacak. Bu hakkın devlet kadrosunda görev yapan ilkokul öğretmenlerine de tanınmasını Sayın Bakanımızdan istirham ediyoruz. Basından böyle bir çalışmanın hazırlığının yapıldığını okumuştum. İnşallah bir an evvel sesimize kulak vereceğiniz ümidiyle görevinizde üstün başarılar diliyorum Efendim” Bahçelievler’de bir ilkokuldan bir sınıf öğretmeni yazmıştı bunu… Ve o öğretmen emekli edildi, sınıfı yarım bırakıldı. Yıllarını eğitimde tüketmiş bir öğretmen için iki ay daha görev istemek kişisel menfaat için olabilir miydi? Olması mümkün müydü? Ama o bir eğitim kıdemlisi olarak öğrencilerinde meydana gelecek üzüntünün önüne geçmek adına bu hassasiyeti düşünemeyen siyaset mantığına, bir eğitimci ruhuyla kibarca hatırlatıyordu. Ama o hassasiyet maalesef ne beyinlerde ne gönüllerde karşılık bulabildi? Ve o öğretmenin öğrencileri okulun tatil olmasına bir buçuk ay kala öğretmensiz kaldılar. F.A. ***   Manav meal yazarsa kime ne diyeceksin? Feridun Ağabey, yan komşuya selam vereyim hâl hatır sorup bir bardak çayını içeyim diye uğradım. Hasbihâl ederken konu dinî mevzulara geldi. Market işiyle uğraşan komşu dedi ki: “Bizim bir manavda eleman vardı. İşten ayrıldı. Bir müddet sonra tekrar ziyaretimize geldi. “Sen ne yapıyorsun ne ediyorsun?” diye sordum. “İyidir kitap çalışmam var onunla uğraşıyorum” dedi. “Allah Allah ne kitabı sen manav değil misin?” dedim. “Evet manavım ama meal yazmaya karar verdim” dedi. Çok şaşırdım, adamın mesleği manav Kur’ân-ı kerimi tefsir etmeye karar vermiş. “Peki senin Arapça bilgin, diğer ilmi bilgilerin var mı?” dedim. “Kendimce bir şeyler yapmaya çalışıyorum” dedi. Daha sonra bir gün baktım elinde bir meal kitabı imzalı olarak getirmiş. Yani okuduğumuz kitaplarda din âlimi olmak için bakın ne diyor: “Kur’ân-ı kerimi ve manalarını ezbere bilmek, binlerle hadis-i şerifi ve manalarını ezbere bilmek, İslam’ın 20 ana ilminde mütehassıs olmak ve bunların kolları olan 80 ilmi iyi bilmek, dört mezhebin inceliklerine vâkıf olmak, bu ilimlerde içtihat derecesine yükselmek, tasavvufun en yüksek derecesinde olmak lazımdır.” Bu arkadaş ise manav ve kendince meal yazmış. Eğer psikolojik sorunu yok da bunu kendince bir çalışma olarak görüyorsa eyvahlar olsun… Biz Ramazan Bayramı mı şeker bayramı mı tartışmasını yapaduralım manavlar meal yazmaya başlamış Ağabey…” Taha Ufuk Acar- İstanbul ***   “Genç annelere bunu anlatın” Pazarda alışverişe çıktım. Bir anne, yanında üç veya dört yaşındaki çocuğuyla alışverişe çıkmıştı. Bebek arabasında çocuk yoktu. Demek ki çocuğunu yürütüyordu. Ama çocuk sürekli ağlıyordu. Kendini yerlere atıyor, annesi onu neredeyse sürükleyerek götürmeye çalışıyordu. Artık bu devirde kimsenin çocuğuna da karışamıyorsun, kendisine de söz söyleyemiyorsun. Ben de size yazayım dedim. Bu tür sıkıntıda anneler çoğu kez tecrübesiz. Bu tür ağlayan çocuklar ya acıkmışlardır ya da yürümekten yorulmuşlardır. Susamışlardır. Ama bunlar bu dertlerini dile getiremezler. Anneler de çocuklarının sadece huysuzlandığını zanneder. O anne de durup durup çocuğuna sesleniyordu “Nen var da böyle ağlıyorsun ne var!” Hem kendisi bunalmıştı, hem çocuğu perişan olmuştu. Ama bilgisizlik sebebiyle bu krize çözüm bulamıyordu. Çocuklar tez yorulur. Çocuklar tez acıkır. Çocuklar tez bunalır. Bunları annelerin bilmesi lazım, kendi eğlencesi için kendi merakı için veya kendi işi için çocuğunu yanında götürmek zorunda olan anne çocuğunun bu durumuna göre hayatını kurgulamalıdır. Lütfen genç annelere anlatın. Saygılarımla. Ayşe Teyze- İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.