Yasak olmayan koltuk hangisi?

A -
A +
Feridun Ağabey, bir otobüs firmasından bilet aldım. İstanbul’a geliyordum. Benim oturduğum koltukta yanımda kimse yoktu. Araç hareket ettikten sonra “nasıl olsa kimse yok” diye çantamı bir tarafa bırakıp koltuğa biraz genişçe oturdum. Hadi jargona göre söyleyeyim, yayıldım. Muavin bey geldi ve “Beyefendi koltuğunuza oturur musunuz?” dedi. Kimse yok da ondan dedim. “Olsun koltuk numaranızdan başkasını kullanmanız yasak” dedi.  Aslında resmen gıcıklık yaptı ama şimdi onunla uğraşmayayım diye toparlandım ve yanımdaki koltuk boş olduğu hâlde kendi koltuğuma sığacak kadar oturuşuma çekidüzen verdim. Allah nelere kadir... Otobüs iki saatlik yolculuk sonrası bir ilçede otogara uğradı. Orada da binecek yolcular vardı. İki kişi geldi ve benim de oturduğum iki koltuğa oturmak istediler, “burası bizim beyefendi” dediler. Nasıl yani diye baktım evet ellerinde bilet numarası var. Ama benim de elimde bilet numarası var. Anlaşılmış ki benim koltuk numarasını iki defa satmışlar. Hatanın kendilerinde olduğunu anlayınca, bana rica minnet “siz gerideki şu boş koltuklardan birine otursanız” dediler. “Yasak olmayan koltuk hangisi?” dediğimde muavin kıpkırmızı oldu ve “fark etmez abi” demek durumunda kaldı...
İnsanlar niçin karşıdakini anlamaya değil de emretmeye, tahakküm altına almaya bu kadar hevesli anlamak mümkün değil...
       Remzi Altın-İstanbul
 
 
Gürültüden evimizde yaşayamaz olduk
 
Sevgili Feridun Ağabey, İstanbul’un çoğalan nüfusa ihtiyaç olduğu için metro ağı inşaatları sürmekte. Ancak şehirleşmenin getirdiği mecburiyetten dolayı inşaat faaliyeti meskûn yerlerde yapılmaktadır. Bu sebeple evlerimiz âdeta şantiye içinde gibidir. Kaç defa yapılan ölçümlerde gürültü kirliliği sınırını çoktan aşan seviyedeki şantiye çalışmaları gece gündüz 7/24 sürmektedir. Sorduğumuzda,  şikâyet ettiğimizde, açıklama istediğimizde hep aynı cevabı almaktayız. Bu inşaat sürecek ve mecburuz… Tamam da biz orada yaşamakta olan aileler bu inşaat süresince bu gürültüyü çekmek zorunda mıyız? Bu geciken şehirleşmenin cezasını biz niye çekiyoruz? Bu gece bitmez gündüz bitmez dozer çalışması, kepçe çalışması, damper çalışması, kazık sondaj çalışması hayatı burnumuzdan getirdi inanın. Bu gürültüyü yapan kimseler bile bizden daha az gürültü içindeler. Çünkü onlar vardiyası bitince gidiyor. Biz yeni gelenlerin gürültülerini de çekmek zorunda kalıyoruz. Bunun bize verdiği sıkıntının maddi manevi bedelini kim telafi edecek? Hastası olan var, çocuğu olan var sabah erken işe giden var…
Geçen sorduğum bir şantiye görevlisi “Haklısınız ama yapacak bir şey yok. Bence kalacak yeriniz varsa bir altı yedi ay kadar orada kalın. Yoksa bu gürültü kazık çakarken daha da artarak devam edecek” dedi. Gidecek yeriniz varsa gidin. Ne kadar kolay değil mi? Böyle diyene kadar doğrudan gürültüye maruz kalan aileler belli zaten, devletimiz veya yüklenici firma böyle bir imkânı niçin sağlamıyor? Kentsel dönüşüm sürecinde evleri yıkılıp yeniden yapılacak olanlara yüklenici kişi inşaat süresince kira parasını ödemiyor mu? Bu süreçte de evinde gürültüden doğrudan etkilenenlere de devlet veya yüklenici firma metro inşaatı bitene kadar geçici ev bulduklarında orada kalmalarını karşılayamaz mı?
Bu konu gerçekten hem sosyal sorumluluk hem hukuki sorumluluk hem insani ve vicdani sorumluluk değil midir? Saygılarımla...
              Rumuz: “Kürşat”-İstanbul
 
 
Suyumuz sütümüzden daha pahalı!
 
10 Haziran günü resmî bir kurumda işim vardı. Asansöre bindim. 5. kata çıkarken 0,5 litrelik su kolileri de bize eşlik etti. Satıcıya "Bunlar size kaç paraya geliyor" dedim. "35 kuruş" dedi.
Bir gün önce aynı suyu vasat bir büfeden 1,5 TL'ye almıştım. Aradaki 1.15 TL para bana haksız geldi. Bu ticaret böyle olmamalıydı. Serbest piyasa ekonomisi, liberalizm, etik, ahlâk, ahilik, demokrasi, kapitalizm, vurgun, haram, hukuk, esnaf, oda, birlik, enflasyon, plastik, PVC, kanserojen, BPA kavramlarını beynimde dolaştırıp bir daha bu tür ambalajlı su içmemeye karar verdim. 6 milyar TL'lik ambalajlı su sektörünün kimlerin elinde olduğunu bir araştırayım dedim. Veriler karşısında sükûtu hayale uğradım… Küresel güçler su sektörünün de sahibiydi… Oturup hâlimize bir defa daha ağladım. Kendi suyumuzu bize sütten daha pahalıya sunan küresel insafa karşı bilinçli tüketici olmak gerektiğini gördüm. “Sadece çeşme suyu içsek ölür müyüz?” “Serbest ticaret bu mudur?” diye düşündüm. Saygılarımla…
           Ali Özdemir
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.