Eşim artık beni sevmiyor mu?

A -
A +
“Feridun Ağabey, sizlere derdimi anlatmak bana çok acı veriyor ama anlatmazsam kendi kendime bir çılgınlık yapmaktan korkuyorum. Yeni evli bir bayanım. Eşimle birbirimizi severek evlendik diyebilirim. Ama ailelerimiz de evliliğimizi onayladı. Çok mutlu bir şekilde evliliğimiz sürerken eşimin benden, önceki kadar hoşlanmadığını, benden uzaklaştığını hissetmeye başladım. Önceleri bu hissettiğimi ona söylemeye çekindim. Yanlış anlaşılmaktan korktum. Ama artık içimdeki hissiyat kanaat hâlini alınca kendisine durumu anlattım. Beni neden eskisi kadar sevmediğini yoksa bende bir noksanlık mı gördüğünü sordum. Eşim bu sözlerimi asla kabul etmedi ve etmiyor. Ama ben çok üzülüyorum. O, akşama kadar birbirimize kavuşmayı dört gözle özlediğimiz günler artık hayal oldu. Hatta sabahları evden çıkarken bazen eve geldiğinde söylenen merhabalar bile tükenir oldu. Sizce mesele nedir? Eşim benden bıktı mı? Ben bir hata mı yaptım? Yoksa… Söylemeye bile dilim varmıyor, arada biri mi var? Ne olur bu konuda bana bir yol gösterin?” diyen İstanbul’dan Rumuz-“Endişe” isimli genç okuyucumuza, öncelikle eşinizin sabah işe gitmesi akşam eve gelmesi normal ise birinci derecede problemi çözdük demektir... İkincisi evlilik de mevsimler gibidir. Dünyada nasıl ki ilkbahar yaz sonbahar kış varsa evliliklerde dönemler olabilmektedir. Bu gayet doğaldır. Aşk da kavuşana kadardır. Sonrası yavaş yavaş arkadaşlığa dönüşebilmelidir... Eşiniz önce sadece sizi ve size olan sevgisine odaklanırken şimdi bir aile olarak sorumlulukları olduğunun farkına varmış ve hayatı da göğüslemeye başlamıştır. Bu size olan ilgisinin kalktığı veya çok korktuğunuz "arada başka biri mi var?" endişesiyle uzaktan yakından alakası olmayan bir durumdur. Bu sorumluluk günleri de zamanla üstesinden gelinecek ve karşınıza işini bilen evini bilen sorumlu bir aile reisi çıkacaktır. Bu sürede ona kapris yapmak yerine destek olmanız en önce kendiniz için sonra aile huzurunuz için iyi bir yöntemdir...     Dertlenip hüzünlenmenize gerek yok…   “Feridun Ağabey, biz mi büyüdük, eski bayramlar mı kalmadı… Nedense eskisi gibi ne ev gezmelerinde bulunuyoruz, ne bize gelen giden oluyor! Telefonla konuşuyoruz birkaç arkadaş ile sonrası hazır mesajlar… Telefonlarımız bayram ediyor sanki birbiriyle vın vın vızır vızır sesler… Ailelerimiz küçüldü. Her birimiz birer apartman dairesine tıkış tıkış doluştuk. Kapı komşusu diye bir şey kalmadı ki bayramlaşma kalsın! Değişimi severim, olumlu değişimler bana huzur ve mutluluk verir ama benim gibi değişimi seven insanlarla bir arada olunca bir kıymeti oluyor... Size bu duygularımı pencereden yağan yağmurun hisli ortamında yazıyorum. Sağlıklı olmak da ayrı bir nimet ama nedense bu kapalı havalarda hüzün basıyor beni. Gözlerimden süzülen damlalara engel olamıyorum” diyen Rize’den Meral K. isimli okuyucumuz, insan vücudu da diğer nebatat veya canlılar gibi doğadan bir parçadır. Yani insanlar da bu kozmos yapıdan bu âlemden bu evrenden hayatiyet bulabilmek için kodları olan büyük bir kompozisyonun üyeleridir. Allahü teâlâ dünyada hayatiyeti sağlamak üzere suda ve toprakta olduğu gibi havada nice şeyler yaratmış. Oksijeni yaratmış, karbondioksidi, ozonu, karbonu vb. yaratmış. Suyu yaratmış… Toprağı yaratmış… Ateşi yaratmış… Ve canlıların bu ortak hayat kaynağından kendi fıtratlarına göre yararlanmalarını da sağlamış… İşte insanın kapalı puslu havalarda vücuduna gam kasvet gelmesinin de sebebi hikmeti vardır. Çünkü o anda vücut güneşten atmosfere yayılan bu enerjileri alamaz… Ama günlük güneşlik havada o madde ve enerjileri alınca huzurlu ve mutlu olur… Bunların sayısız hikmetleri vardır… Demişlerdir ki: "Hak şerleri hayreyler… Zannetme ki gayreyler… Mevlâ’m görelim neyler… Neylerse güzel eyler.” (F.A.)     Zembil, içindekini sen bil!..   “Eskiler yedikleri bir yemekten bahsetmek mecburiyetinde kaldıklarında önce "ayıptır söylemesi" diye başlar bir çeşit özür beyan ederlerdi. Şimdi onların çocuk ve torunlar yedikleri ile övünür oldu. Hatta sosyal medya aracılığı ile bütün âleme ilan ediyorlar. Çağdaşlık, modernlik, ilericilik adına dün utandıklarımızla bugün övünmek nasıl bir şey?!. Biz de eskiden bir yeri gezip görene "yediğin içtiğin senin olsun bize gördüklerini anlat" demez miydik? Eskiden çarşı pazardan satın alınanları eve götürenler eğer görenlere tattıramayacak ise “nefsi çekmesin” diye gizlerdi. “Zembil, içindekini sen bil” derlerdi. Yırtık elbise ile gezmek eskiden fukara olmaktan da öte ayıptı. Yamalı olsun ama temiz olsun denilirdi. Şimdi yırtık pantolonlar moda yapıldı yüksek paralarla bize sunuldu. Ayıp, rezalet, hayâ, utanma, edep bugünün en banal kelimeleri oldular. Modada çılgınlığa ne kadar ayak uydurursa ona bir de "cesurca”, “cömertçe” gibi pohpohlayıcı sözlerle yön veriyorlar. Eskinin utanmazlık, edepsizlik kavramları anlamını yitirerek cesur ve cömerde dönüştü. Çok ileri gittik çok. Atalarımız bizim bu hâlimizi görselerdi bizimle onur duyarlardı!..”               Hayrettin Hatunoğlu
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.