TCDD’de Çerkezköy Edirne hattında rötar çilesi

A -
A +
Ergene ilçesi Velimeşe mahallesinde yaşıyoruz. Yani Çerkezköy ile Çorlu hattının ortasındayız. İstanbul-Edirne tren yolu buradan geçer. Sık sık akşam trenine çıkıp yolcu bekliyoruz. Fakat normal şartlarda 19.43’te istasyonumuza gelmesi gereken tren en az yarım saat, çoğunlukla da bir saat kadar rötar yapıyor. Akşam geçiyor yatsı geliyor ama tren gelmiyor. İstasyonda bekleyenler de trendeki yolcular da perişan oluyor. Bayramda da (hem de çocuklu) yolcu bekledim. Yine aynı şey oldu. Bu trende Edirne’ye kayınpederini ziyarete giden (35 yaşlarında Mardinli) bir yolcu da varmış. Halkalı’da trende buluşacaklarmış ama karısı bir dakika farkla yetişememiş. Genç adam beklemiş ama sonunda tren hareket etmiş ve bayramlaşma yoluna damat yalnız çıkmış, şimdi kadıncağız gecenin kaçında ve hangi yolları kullanarak Edirne’ye varacakmış, belli değil. İlginç olan şu: Bu kadar dakik olarak Halkalı’dan (tam 18.00’de) kalkan tren ne yapıyor? Saat 18.34’te Çatalca’ya varıyor ve orada beklemeye başlıyor. Hâlbuki 18.40’ta hareket etmeliydi. On dakika, yarım saat, hatta bir saat… Düşünün ki aynı istasyonda ve aynı vagonun içinde hastalar, çocuklar, yaşlı ve telaşlı yüzlerce insan. Niye bekliyorlar kimse bilmiyor… Deniyor ki sadece; “karşıdan gelecek treni bekliyoruz. Acelen varsa trenle gelmeseydin!” Yarım saatte geldiği yerden bir buçuk saat sonra kalkıyor tren. Geçen gün, bunun cevabını Çerkezköy istasyonunda (Bu sorunun cevabını "bana değil, devlet yetkililerine sorun” diyen istasyon görevlisinden) öğrendim… Meğer 2012 yılında yeni hat/ray döşediklerinden beri sinyalizasyon sistemi yokmuş. Halkalı-Çerkezköy arası normalmiş ama Çerkezköy Edirne (yani yolun üçte ikilik) kısmında sistem olmadığı için trenlere Çatalca’da biri birleri beklettiriliyormuş. “Daha önce nasıldı?” dedim. “Edirne İstanbul arasında treni görüyor, ekranda takip ediyorduk” dedi. “Ne zaman düzelecek?” dedim başka cevap vermedi. Yani sebebi her ne olursa olsun; her akşam kişi başı en az bir saatlik zaman kaybı ve propaganda/fitne sebebi olan bu sıkıntımıza acil olarak bir çözüm bekliyoruz.              Velimeşe Mahallesi Muhtarı Mehmet Erkul      45 yıllık çürümüş binada depremi bekliyorlar   Feridun Ağabey, deprem profesörlerinin söylediklerine göre İstanbul depremi her an olabilecekmiş! Hâl böyle iken ben Etiler'de oturan bir vatandaş olarak bölgemizde herhangi bir ciddi tedbir faaliyeti göremedim. Şehir planlaması bakımından kentsel dönüşüm birkaç yerde yapıldı o kadar. Belediye bu işle hiç ilgilenmiyor mu? Böyle bir bekleme olur mu? Oturduğumuz bina 45 senelik site ve deniz kumu ile yapılmış. Demiri çimentosu yıpranmış kimsenin oralı olduğu yok. İnsanlar öldükten sonra üzülüyoruz ama ne fayda. Lütfen Sayın Çevre Bakanımızdan buralara da bir el atmasını talep ediyoruz. Müteahhitler alıp yapsınlar. Böyle eli kolu bağlı durmakla sonuç elde edilemez. Hükûmetin de bu konuda belediyelere talimat vermesi lazım. Bazı müteahhitler arsa yok diyor, olmaz mı, alıp da yapan yok. Sonra hükûmet çalışmıyor, halkı için hizmet yapmayan belediye başkanlarını halka hizmete yönlendirmeliler. Saygılarımla...           Bir vatandaş-Etiler     Vicdanının sesini dinleyen var mı?   Bizi çağdaş uygarlık seviyesine ulaştıracak temel değerlerin başında "Liyakat" geliyor. Yani işinin ehli ustası olmak… Kaçımız yaptığımız işin hakkını verdiğini düşünüyor veya bulunduğu makama vicdanen kendini layık görüyor? Kimse "Ayranım ekşi" demez, birçok insan için nalıncı keseri gibi hep kendi tarafına yontar. Bazılarına göre dünyada o işin biçilmiş en iyi kaftan kendisidir. Bunlar birçoğumuzun nefsinin değerlendirmeleri. Peki vicdanımız ne diyor bu işe? Kaç kişi bulunduğu makama kendisini layık görmeyip "Arkadaş bu çok büyük bir sorumluluk, benden bu işi daha iyi yapanlar var. Ben bu işi onlara bırakayım. Yoksa ahirette işimi iyi yapamamaktan dolayı sorulacak soruların cevabını veremem" diyebiliyor. Birçoğumuz dayımızın, arkadaşımızın, dostumuzun ve bizi kayıran kişilerin tavsiyesi ile hak etmediğimiz makam ve mevkilere oturtulduk. Bulunduğumuz mevki ve makamın bir sorumluluğu ve hesabının olduğunu acaba kaçımız hatırlıyoruz. Şimdi sefasını sürdüğümüz bu makamların bir gün cefasını çekeceğini hatırlayan kaç kişi vardır acaba? Bizi yolumuzdan alıkoyan, kimyamızı bozan, nefsimizi gıdıklayıp yanlış kararlar aldıran davranışlar itaat ve sadakat görüntü ve davranışları. Alkışlanıp pohpohlandığımızda hemen nefsimize yenik düşüp irademize ve vicdanımıza uymayan kararlar alabiliyoruz. O an kendimizi en akıllı, en zeki hissediyor ve bize bunu hissettirenlere minnet duygusu ile dolup onları bir mevki, makam ile ödüllendirmeyi vicdani bir borçmuş gibi sanabiliyoruz. "Bu adam bu işe layık mıdır, yapabilir mi? Yapamaz hata yapar suç işlerse ben de sorumlu olurum" diye düşünen kaç yetkili var sizce?             Hayrettin Hatunoğlu
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.