Yeni basın kartımız muhataplarımıza da anlatılsın

A -
A +

Feridun Ağabey, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca bizlere verilen yeni basın kartlarının kullanımı sırasında bazı kurum ve kuruluşların görevlilerinin “sarı basın kartı” alışkanlığı ve yeni basın kartlarından haberdar olmaması sebebiyle sorunlar yaşadığımızı biliyor musunuz?
Hepimiz biliyoruz ki bizlere bu kartı veren İletişim Başkanlığı biz gazetecilerin görevlerimizi yaparken “basın mensubu” olduğumuzu gösteren bir belge olarak bu kartlardan yararlanmamızı amaçlıyor. Ama ne var ki bu kartı gösterecek olan basın mensuplarına kolaylık sağlayacak kurum ve kuruluşların kimi çalışanlarının bu karttan haberi yok… İçişleri Bakanlığı belediyeler, bankalar ve resmî kurum ve kuruluşlarda henüz basın kartı olarak yenilenen kartlardan haberi olmayan birçok resmî sivil görevli var… Bu kimseler Cumhurbaşkanlığına bağlı İletişim Başkanlığının verdiği kartı nasıl tanımazlar? Ama tanımıyorlar. Bu kartı gösterdiğimizde “bu da ne ya?” diyenler var. Basın kartı denildiğinde hâlen sarı basın kartı gösterilmesini bekliyorlar. Oysa sarı basın kartı artık yürürlükte yok. Kaldı ki bu kartta da güvenlik bilgileri var. Fotoğrafım var. Hologram var. Dolayısıyla gerek İletişim Başkanlığımızın gerekse devletimizin diğer kurum ve kuruluşlarımızın yeni basın kartları hakkında bilgilendirilmesi ve böylece gazetecilerin basın kartı göstereceği ve gösterebileceği muhataplarının mutlaka ve mutlaka uyarılması lazım. Karşımdaki bir polis memuru, bir bankacı bir nüfus memuru bir toplu taşıma görevlisi benden sarı basın kartı istemeye devam ettiği sürece benim bu kartın benim cebimde olmasının bana faydası olur mu? Saygılarımla.
               Rumuz: “Basın mensubu”




Neden stres topuyuz, neden pek öfkeliyiz?
Niçin hiçbir konuda sabır edemiyoruz? Nedir bu acelemiz? Anamızın karnında bile dokuz ay on gün beklemiyoruz… Sezaryenle geliyor şimdi çoğumuz dünyaya… Neye bu acelemiz bilmem ki kanka? “Daha on gün, on beş gün var” derlerken doğuma… İlk sancıda yollarlar hemen Kadın-Doğuma… Kadıncağız ne bilsin ilk defa hamiledir… Evde elti yok, kaynana yok, görümce bilmem nerededir? Herkesin takibinde vardır zaten bir doktor, aile hekimiymiş hani… O ne derse o olur… Gerisi, hükmen yoktur… A be şu koskoca memlekette… Ne evde doğurtan ebe kaldı ne doğum yapılırken neler olacağını bilen tecrübe…
Âşık Veysel’i anası tarlada doğurmuş tek başına… Bizim acemilerin ödü kopuyor billah… Doğum olurken sanki dünya batıyor Allah… Doğumda da en doğru olan şey normal şekilde doğurmaktır… Sezaryen denilen şey sektörü doyurmaktır… Ben bu kadar diyeyim, sözü burada keseyim… Sağlık sorunu olanlara acil şifalar dileyeyim…
Demedi deme Yaşar…  Bu konu bizi aşar…  Biz yine “acele” konusuna dönelim… Doğumda “acele”yi şakaya getirelim… Hani derler ya “ananın karnında dokuz ay nasıl durdun?” konumuz doğum değil biraz sabırlı olun… Hacı Bektaş-ı Veli “Murada ermek, sabır iledir” demiş. Bilmem ki kaç insan var, bu sözü ezberlemiş?
Doğru söylemiş üstat çok doğru söylemiş de… Günümüz insanında bir tuhaflık mı var ne?
Gelişen teknolojiye ayak uydurma zorluğu mu? Sosyal hayatın hızı mı nedir bu gençlikte bağ bozumu?
İnsanlar her geçen gün daha da sabırsızlar… Daha çaresizler daha stres topular… Tamam suçu hemen teknolojiye atmayalım… Ama konuyu incelemeden de yan gelip yatmayalım… Bir düşünelim mi biraz beyler? Geçmişten günümüzü… Dün “ecdat” nasıl idi? Biz biliyor muyuz dünümüzü bu günümüzü?
Otomobiller, uçaklar yokken… Daha at sırtında… Ecdat günlerce aylarca yollarda gidiyormuş… Bugün o “uzak” denilen mesafeler yerler, saatlerle hesap ediliyor şimdi birader… Ama yine de bir bakın şu stresli hâlimize… Üç saatlik bir uçak yolculuğunda bile… Yolculuk stresten deliye döndürüyor… Hele trafik yoğunluğunda kafayı yedirtiyor… Kornalara asılan… Birbirine saydıran… El frenini çekip arabadan atlayan… Utanıp sıkılmadan tekme tokat birbirine saldıran… Bir şehir ki insanlar azar azar ölüyor… Bir şehir ki insanlar hep deliye dönüyor…  Evlilikte de sorun çok ama esas sorun “ego” savaşlarıdır, ben merkez kavgasıdır… “Benim dediğim olsun”  inatlaşmasıdır...
              Uzm. Psikolog Erdinç Üstündağ (Bana Beni Anlatma)

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.