Mutluluk ailede aranmalı

A -
A +
Mutluluk ailede aranmalı. Son yıllarda cinsiyet eşitliği derken cinsiyetsiz bir toplum inşasına doğru ilerliyoruz. Her türlü gayrimeşruluğun çağdaşlık olarak sergilendiği pagan kültüre özenmeye çalışan kalabalıklar türedi. Okullarda ve ailede ve hâkim kültürde millî ve yerli eğitim kültür politikaları hâkim olamayınca Batılılaşma süreci hızlanıyor. Ailemiz gittikçe çözülüyor. Süresiz nafaka İstanbul Sözleşmesi 6.284 No.lu kanunla ailemiz daha da zayıflıyor. Bu değerlendirmelerden sonra kendi hikâyeme geçmek istiyorum... Ben Salih Arıkan. Görme engelliyim Türkiye Beyazay Derneği İzmir Şube Başkanıyım. Kamu görevlisiyim devlet parasız yatılı okullardan sonra fakülteyi bitirdim ve çalışıyorum kendim gibi görmeyen bir kadınla 2009 yılında evlendim 4 yıl evli kaldım boşandım ve 600 lira nafaka ödüyorum. Evlilik sürem 2009-2013 ve hâlâ nafaka ödüyorum. Nafakanın sınırlandırılması ya da tamamen kaldırılması gerekiyor. Ben ilk evliliğimden borçlarımı ödedim şimdi hem nafaka ödüyorum hem de geçinmeye çalışıyorum. Hiç birikmişim yok. Ne evim ne eşyam var. Tekrar evlenmek istiyorum yeniden hayat kurabilmem için süresiz nafaka zulmünden kurtulmam gerekir. Yoksa ne ev ne eşya alabilirim. Bu yolla insanı âdeta gayrimeşru işler yapmaya teşvik eden bir düzen oluşmuş. O yüzden ailenin korunması teşvik edilmeli aile olmanın önündeki tüm engeller bir an önce kaldırılmalı. Biz de sıcak aile yuvamıza kavuşmalıyız. Hasta olsak bir tas çorba verecek kimsemiz yok. Hem çalışıyoruz hem de öksüz yetim gibiyiz. Aile sıcaklığı olmadan hiçbir varlığın insanı mutlu etmediği bir gerçektir. Biz de evlenelim, akşam olunca bizi kapıda karşılayan bir eşimiz elimize ayağımıza dolaşan çocuklarımız olsun istiyoruz. İnsanın yaradılış gayesi ve doğası da bunu gerektirir...          Salih Arıkan     Sade hayat, az ile yetinme...   Doğum günü, Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü, yılbaşı, Öğretmenler Günü... gibi şeylerin hemen tümü tüketim ekonomisini, küreselleşmeci, yağmacı, hırsız, arsız, hedonist, israfçı anlayışın ürünleridir. Bu tuzaklara düşmeyiniz. İnsanlar çok az eşya kullanarak, çok az sayıda gıda ile beslenerek de rahatlıkla ömür sürebilir. Yaşadığımız mekânları kendimiz yaşanamaz hâle getiriyoruz. Bazı evler görüyorum. Bunlar, incik-boncuk ve aşırı eşyadan ötürü belediye çöplüğü gibi gelir bana. Duvarların tümünde çerçeveler, her odada onlarca biblo, hiç okunmayan dergiler, kitaplar... 2020 yılında sade yaşama geçmeyi deneyin derim. Abartılı mobilyalar, onlarca ayakkabı, onlarca elbise ile huzurlu bir hayat sürdüremezsiniz. Aldığınız her gereksiz eşya dünyanın ham madde kaynaklarının biraz daha tükenmesi demektir. 80-100 sene önce Anadolu'daki insanlar günlük hayatlarında 20-30 eşyaya sahipti. 1980'lerden sonra ipin ucunu iyice kaçırdık. Gördüğümüz her şeyi satın alıp evlere yığmaya başladık. Her sene kaban değiştirdik. Sıklıkla mobilya yeniledik. Dünyanın en zengin insanları 20 yıllık otomobil kullanırken, 15 yıllık palto giyerken bizler iyice hedonist olduk. Sonuçta geldiğimiz yer 460 milyar dolar kadar dış borç, 300 milyar dolar kadar iç borç (finans kurumlarına olan kredi borcumuz)... Sadece 80-100 çeşit kişisel eşya ile ömür sürmek mümkündür. Buna minimalizm diyenler de var. Fazla eşyalarınızı fakirlere verebilirsiniz. Dünyada hâlâ 5-6 milyar kadar fakir insan var.               Eğitimci Yazar     Gençlik ve sorumsuz aileler   Bir baba, sabah erken… Evden işe giderken… Bir anne aynı şekilde mesai başlıyor derken… Geri dönüp evlada vakit ayırabilir mi? Ayırmak istese de buna gücü yeter mi? Ama bu bir çocuk… Hayat bulup şekillenecek… Sadece beslenmesi, yiyip içmesi giyinmesi değil ruhu da beslenecek… Karakter oluşacak… İnsanı değerlerle karakter buluşacak… Ahlak denilen duygu çocukta gelişecek… Çocuk öğrenirken aynı zamanda büyüğünden görecek… Şimdi bakın bakalım kendinize ve ailenize… Bugün kaç çocuk aileden neyi örnek alıp da öğreniyor ki? Kaç anne baba çocuğuna besmele çekmesini öğretiyor? Kaç anne baba çocuğuna sabah kalktığında yüzünü yıkamayı gösteriyor…  Kaç ailede sabahleyin kahvaltı yapılıyor birlikte? Kaç ailede anne çocuğa diş fırçalamayı gösteriyor eliyle? Çocuk ders yapmayınca aile ne yapmalı? Ona odasını derleyip düzenlemesini nasıl anlatmalı? Bir hata yaptığında acaba görmezden mi geliniyor? Yoksa suratına iki tokat atıp “bir daha görmeyeyim!” mi deniliyor? Daha üç yaşına gelmeden eline tablet mi veriliyor? “Tek başımdan gitsin de kafam rahat etsin de…” diyebilmek için el kadar sâbi internet denilen gayya kuyusuna yamyamların önüne yem mi ediliyor? Ne zaman gençlere seslenen bir yazı okusam, yüreğim cız eder… Aklıma şairin mısraları gelir: “Tarih kutuplara kaçmış bir fener,Buz denizlerinde çakar başıboş...Allah’ım sen acı bu saf millete…Akşam yatar sabah kalkar başıboş…” Bugün gençlere yönelik yazılan nice yazıda ben bu duyguyu hissederim...              Uzm. Psikolog Erdinç Üstündağ (Bana Beni anlatma)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.