“Gençlerin bencilliğe isyanı”

A -
A +
 
Değerli okuyucumuz Yusuf Sevingen üzüntü kahır ve haksızlıklara karşı duran duygularınızı anlayışla karşılıyoruz. Örnekler vererek dile getirdiğiniz uzun yazınızdaki ana fikri özetliyoruz:
“Rapçiler ne diyordu: ‘Susamam!’ Ama sustuk, susuyoruz, susacağız. Ne yazık ki!
Değişmeyecek bu. Doğanın bir kanunu gibi... Üstümüze âdeta yapıştı. Ve yaka silkiyoruz ama elimizden de bir şey gelmiyor. Keşke öküzün değil de özün altında buzağı arasak...
Resmen insanlığı kuruttuk, çöle çevirdik. İyi bir insan görünce vaha gibi geliyor hepimize.
Ama o vahayı görüp vaha olamıyoruz. Yine çöllerimize rücu ediyoruz. Çünkü orası cezbediyor.
Çünkü orasının alıcısı var. Çünkü hayat oraya göre tanzim edilmiş. Vaha göz alıcı, çöl göz boyuyor. Saniyelik dünyada her daim “-mış” gibiyiz. Birbirimize benziyoruz. Benzemeyenleri benzetiyoruz.
Kendini zorlayanların anasından emdiği sütü burnundan fitil fitil getiriyoruz. Onları çaresiz, yorgun, bıkkın bırakmakta üstümüze yok.
Sözüm ona kişiliğimizden (!) taviz vermiyoruz, keskiniz, sapına kadar, hakkımıza dokunan olursa, özgürlüğümüzü sınırlayan olursa, yani damarımıza basılırsa avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz. Başkalarının özgürlüğü, hakkı, hukuku olursa sırtımızı dönerek yan gelip yatıyoruz.
Ve ey kendine Müslüman tipler siz böyle oldukça birileri sizlerin yüzünden kendini yaşayamıyor. Siz, insanlardan kırpa kırpa sefa sürerken çoğunluk dünyanın cefası altında kendine gelemiyor. Dünyadan bir fani olarak geçerken iğne deliğinden geçer gibi oluyorlar. Ama hissetmiyor ve anlamıyorsunuz. Aman sizin hakkınız, aman sizin gücünüz, aman sizin kızınız, aman sizin oğlunuz, aman sizin sefanız, aman sizin rahatınız çalınmasın.
Lakin hayattan ve yaşamaktan bıkmış nice gençlerin hayatını çalıyorsunuz. Siz, her cenahtansınız. Sizin, bence bir kimliğiniz yok. Siz, varsa yoksa “hep bana, hep bana”cısınız ve kendinize Müslümansınız. Bu kadar net! Bu kadar açık!
Zaten sizlere kendiniz dışında herkes fazla gelir. Çoğunluk sizin için fazlalıktır. Felsefeniz de onlara dünyayı dar etmektir. Kurduğunuz düzen zaten hep bu felsefeye göre çalışır ve kurgulanır. Nasıl olsa bizler figüranız. Her alanda bu figüranlığın altında acı çekerken sessiz kalışları, göz yumuşları izlemekten bıktık zaten. Saygılarımla”
Yusuf Sevingen
 
 
***
İletişime mecbur değil mahkûm olduk
 
“Hangi çağda yaşıyoruz?” güzel bir soru. İletişim çağında yaşıyoruz elbet. O kadar iletişim çağındayız ki iletişimden bıktık usandık. İllallah edecek noktaya geldik… Bir arkadaşını bir dostunu görmek için at sırtında günlerce yol tepen insan imkânsızlığından, bir telefonda görüntülü arama kolaylığına eriştik ama bu iletişim fazlalığı insanın biyolojik yükünü, kapasitesini, tahammül sınırlarını allak bullak etti… Herkese zaman ayırmanın imkânsızlığı hesap edilmemişti belki de. Bu tahmin edilemez, öngörülemez yoğunluk iletişim kolaylığını bazen çileye ızdıraba dönüştürdü… Şimdi gelinen nokta şudur. Evet herkesi arayabiliyorsunuz ama aradığınız herkese ulaşamıyorsunuz. Artık karşılıklı işiniz olanların dışında çok yakınınız veya eski ahbabınız veya arkadaşınız filan diyerek seçici davranmaya başlıyorsunuz. Bunların dışında yine aranıyor yine ulaşılıyorsunuz. O zaman bu telefonları ya meşgule alıyorsunuz. Ya cevapsız aramaya veya meşgule atıyorsunuz. “Ben sizi iki dakika sonra arayayım mı?” diyerek görüşmeyi sonlandırmak zorunda kaldığınız da oluyor. Bunlar nezaket kuralları içinde olanlar. Bir de daha pervasız suratına telefon kapatma ve engelleme moduna geçenler de var… Karşıdan da vakitli vakitsiz ilgili ilgisiz telesekreter sesle engel olunamaz aranmalar var… Var var var… Duygumu basit bir örnekle anlatabilir miyim bilmiyorum? Yılda iki defa bayramda yenilen baklavanın tadına doyum olmaz ama her gün baklava yemek zorunda kalan insan baklavadan tiksinir… Kaldı ki bize gün içinde belki yüzlerce belki binlerce baklava (iletişim) ikram ediliyor. Yazılı iletişimler söz konusu bıkkınlığa biraz çözüm olabilse de yine de insan konuşmaktan bıkmış, aramaktan ve aranmaktan bıkmış ama konuşma ve arama üzerine kurgulanan yeni bir hayatı yaşamaya mecbur bir iletişim mahkûmudur…
E. Naci Özdemir
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.