Ispanağı mı çiftçiyi mi vatandaşı mı cezalandırıyorsunuz?

A -
A +
Feridun Ağabey, yaklaşık iki sene önce de yayınlanmıştı bir haber. O zaman da İstanbul'da yaşanan ıspanak zehirlenmesi sebebiyle Tekirdağ ve ilçelerindeki insanlara ıspanak yemeyin denilmişti de üreticinin elinde kalmıştı ıspanaklar. Zehirlenme ne kadardı peki? Kırk kişi zehirlenme belirtisiyle hastaneye başvurmuştu. Ama ölen filan olmamıştı. Fakat ıspanak satışları dibe vurmuştu...
Bu sene de Giresun'da ıspanak yedikten sonra atropin zehirlenmesi şüphesiyle hastaneye kaldırılmıştı 6 kişi; hepsi taburcu oldu... Ne var ki İl Sağlık Müdürlüğü bir bültenle bölgede ıspanak tüketilmemesi çağrısında bulunmuş. Olan yine ıspanak üreticisine oldu desenize. Bu nasıl bir yaklaşım böyle, anlamak mümkün değil. Bir evlekte bir oymakta ıspanak içinde farklı bir bitki var ise onu bilmeyen ondan zehirlendi ise veya bir bağda bir tarlada böyle bir zehirlenme durumu var ise hemen ıspanak tüketmeyin diye genellemenin akılla mantıkla sağlıklı izahı olabilir mi?
O zaman bir yolda trafik kazası yaşanınca o yolu trafiğe mi kapatalım? Bir sofrada birkaç kişi tavuktan zehirlendi ise tavuk tüketimine son mu verelim? İnsanlar ameliyatta hayatını kaybediyor diye ameliyat etmeyi iptal mi edelim?
Nedir bu sağlıksız yaklaşımlar? Vatandaşın sebze meyve yemesini istemiyorsunuz da bunları bahane mi ediyorsunuz? Eğer çok sorumlu iseniz haber üzerine gidersiniz sahada araştırırsınız. Eğer herhangi bir şüphe duyduğunuz tarla üretici vb. var ise ona ürünlerini iptal ettirirsiniz olur biter. “Ispanak yemeyin!” demek ne kadar kolay. Böyle kolay demeç vermek var iken tarlaya kim gidecek Hal'e kim gidecek vatandaşın ıspanaksız kalmaması için çabayı kim sarf edecek? Merak ediyorum bu yaklaşımla siz ıspanağı mı çiftçiyi mi vatandaşı mı cezalandırıyorsunuz? Biraz sorumluluk, lütfen…
         Sefer Ergen-Giresun
 
 
Bunları yapmak çok mu zor?
 
Tafsilata (detaylara) girmeyeceğim. Yaklaşık iki yıldır bir köprü onarımını ve muhtelif yolların aydınlatmaları ile ilgili defalarca İstanbul Büyükşehir-Başakşehir Belediyelerine; Karayollarına, CİMER’e, BEDAŞ’a (Elektrik Kurumuna) müracaat ettim. Mesaj ve telefon açmama İstanbul Valiliğine iadeli taahhütlü; Başakşehir Kaymakamlığına bizzat giderek dilekçe ve doküman vermeme ve ayrıca Türkiye gazetesinde 4 Ağustos 2021-15 Eylül 2021 tarihlerinde ‘Bir Derdim Var’ köşesinde bu konu ile ilgili iki defa yazımızın yayınlanmasına rağmen bir çözüme kavuşmamıştır.
Bu kurumlar “yapılacak” diye mesaj atıyorlar fakat durum aynı, bir gelişme yok. Birileri ya kurumları ya idareyi ya da devleti yıpratmak istiyor, vazifelerini yapmıyorlar. Bahsettiğim şeyleri yapmak çok mu zor? Millî servet heba oluyor insanlar karanlıklarda yol alıyor duyarsız mı nemelazımcı mı olalım? Asla! Ümitsizlik bize yakışmaz deyip bir de konuyu Cumhurbaşkanlığımıza ve ilgili bakanlıklarımıza arz etmek istedim. Lütfen düşüncelerimin değerlendirilerek gereğinin yapılmasını arz ederim. Saygılarımla         
       Musa İshakoğlu
 
 
Elin parasını alan ağlamasın!
 
Yabancı ülkelerin paralarını satın alıp evinde saklayanların “döviz artıyor, hayat pahalılığı bitmiyor, geçinemiyoruz” diye ağlamaya hakkı yoktur. 
84 milyon insanımız 1000 dolar alıp evine koysa, 84 milyar dolar eder. Sonuçta, dolar 10-20-30 TL’yi bile geçer.
1980’li yıllardan beri halkımız biriktirdiği parasını dövize, altına, betona göme göme batağa sağlandı. Türkiye’deki bankalarda halkın 240 milyar doları var. Bu bile bizim hangi zihniyette olduğumuzu göstermeye yeter.
İsveç gibi kalkınmış ülkelerde tasarrufların yüzde 60’ı şirketlerin hisse senedine yatırılıyor. Bizde ise toplam tasarrufların sadece yüzde 4-5’lik dilimi pay senetlerinde tutuluyor.
Her konuda olduğu gibi tasarruf yapmayı, parayı doğru araçlara yatırmayı da ne yazık ki öğrenemedik. Borsaya giden paraların da yüzde 60’ı spekülatif, manipülatif, çürük, bilançosu negatif, şeffaf olmayan, kısa sürede batıran şirketlerin hisselerinde geziniyor. 
Yabancı yatırımcılar ortak oldukları şirketlerin pay senetlerini 1-5 yıl ellerinde tutarken bizler 1-5 haftadan fazla sabredemiyoruz.
Türk borsasında Ekim 2021 itibarıyla 450 şirketin pay senetleri işlem görüyor. Bunların 400 kadarı maalesef son 20 yılda ortaklarına zarar ettirmiştir. Ciddi manada kâr payı (temettü) dağıtan, reel olarak kâr ettiren 50 kadar hisse senedimiz vardır. Bunları buraya yazamam. Yönlendirme yapıyor derler. SPK da cezayı keser...
Özet olarak projesi, patenti, üretimi, beyin teri olmayan ülkeler 21. yüzyılda tamamen batacaktır. 5 milyonluk İsrail 84 milyonluk Türkiye kadar ihracat yapıyor. 16 milyonluk Hollanda bizi 4’e katlıyor. 
Parasını yabancı paralara, altına yatıranların hayat pahalılığı var demeye hakkı yoktur. Para üretime yönelik işlere yatırılırsa refah o zaman gelir.
          Ali Özdemir
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.