Serbest çalışanların sigortalılık durumu ne olacak?

A -
A +
Feridun Ağabey, ben duvar kâğıtçılığı ve boyacılığı ile geçimini sağlayan boya ustasıyım. Herhangi bir firmada kadrolu çalışmıyorum. Geçmiş dönemlerde, örneğin altı ay bir iş yerinde boya işinde çalıştı isem, iş yeri benim altı aylık sigortamı ödüyordu. Daha sonra diyelim bir ay bir yerde üç ay başka bir yerde vb. çalışmış isem o dönemleri de o iş yerleri ödemiş.

Belirli bir yaşa gelince emeklilik için "sigorta günlerimi bir hesaplattırayım bakalım ne kadar kalmış, üzerini de borçlanabilir miyim?" dediğimde karşılaştığım gerçek beni hayal kırıklığına uğrattı.

Artık isteğe bağlı sigorta borçlanması yaptıramıyormuşuz. Yani kendi primimizi kendimiz ödeyerek sigortamızı devam ettiremiyor muşuz? Herhangi bir firmada kadrolu çalışma şansım da yok. Çalıştığım yerlerde sigorta primi ödeme durumunda da kimin ne kadar çalıştırıp da sigorta yaptıracağını iş gelmeden nereden bilebilirim? Kaldı ki kimse risk almak istemiyor. Sigortalı çalıştırmak istemiyor. Mesleğin gereği işimin sürekliliği yok. O zaman benim geleceğim ne olacak? Ben sigorta primlerimi yatırıp emekli olmaya hiç hak kazanamayacak mıyım? Bu konuda öğrendiklerim doğru mu, yoksa yanlış mı biliyorum. SGK yetkililerinden ben ve benim gibi olanlar için bir açıklama gelirse memnun oluruz.
M.T.-İzmir

Sokağa çıkmaktan korkar hâle geldim

Feridun Bey, 73 yaşında emekli bir memurum. Doğma büyüme İstanbulluyum. Güzelim memleketimizin huzuru ve sükûnu için dua ediyorum. Ve haberleri izlerken, gazeteleri okurken çok üzülüyorum, çok kahroluyorum. İnanın mecbur kalmadıkça sokağa çıkmak istemiyorum. Artık o hâle geldi ki sokakta ne zaman başımıza ne geleceğini bilemez olduk. İnsanlarla sosyal iletişim kurulamaz olmuş durumda. Vapura bindiğinizde yanınıza oturan yolcuya merhaba diyemiyorsunuz. Ne tanıdığınız bir kasap kaldı, ne ekmek alırken nasıl bir ekmek istediğinizi bilip, size göre ekmek seçen fırıncı? Terziniz yok, ayakkabıcınız yok. Herkes birbirini bilmeden birbirini tanımadan birbirine bakmadan tek başına yaşıyor. Buna yaşamak denirse...

Sanki bu çağ insanları çıldırttı. Siyasal olayları konuşmaktan toplumun sosyal tahlilini yapmaya sıra gelmiyor. Halkın genel durumuna bir bakar mısınız? Maneviyat dersen yok. İnsanlar sosyal hayata karışmak şöyle dursun aç karnını doyurmanın derdinde. Sokaklar işsiz dolu. İnsanların mesleği yok... Diploması da olsa insanlarda ilim yok. Ekranlar şiddet aldatma yalan dolan bilgiler akıtıyor. Öfke üreten ve öfke devşirilen bir ortamda bu insanlardan ne beklersiniz? Önceden insanların çoğunluğunun işi, mesleği vardı. Küçük esnaf toplumun çimentosuydu. Gelenek görenek toplumda yaşanıyor idi. Toplumun huzur ortamını altüst eden sosyal yayınlar yoktu. Toplum bu kadar cahil değildi. Temel bilgilere sahipti. İnsanlardaki öfke, aile içi şiddet, sokak kavgalarının sebeplerini o kavgaların bireysel sebeplerini emniyet güçlerine bırakırken genel olarak toplumun bu hâle gelmesinin sebeplerini de sosyal bilimcilerin vereceği raporlar doğrultusunda devletin ele alması ve halkına sahip çıkması kültürüne sahip çıkması, geleneğine sahip çıkması gerekmektedir.
Süleyman Akçene-İstanbul

Bir anketin düşündürdükleri

13 Temmuz 2015 tarihli "Türkiye Gazetesinde (s. 12) okuduğumuz bir haber, oldukça dikkat çekici ve ülkemiz insanının âdeta bir röntgen filmi gibi idi.  Bu haberde; "MAK Danışmanlık" tarafından ramazan ayında yapılmıştı. 50 ilde 5 bin 400 kişiyle yüz yüze görüşerek gerçekleştirilen "anket" sonuçlarına göre özetle gençlerin dini hassasiyetlerinin gittikçe azaldığı vurgulanıyordu. Namaz kılanların, cumaya gidenlerin, ahirete inananların vb. gençler arasında hızla azaldığına dikkat çekiliyordu. Samsun'dan değerli okuyucumuz ve ağabeyimiz Ali Kayıkçı, bu anketin toplumun durumunu ortaya çıkartmakla birlikte dini temsil eden diyanet ile toplumu eğiten milli eğitimin de karnesi olduğuna vurgu yapıyor ve duygularını şiirle dile getiriyor. Birkaç mısraı paylaşıyoruz:  

Ey "Millî"siz "Eğitim", bu işe sen ne dersin?
Şu yetişen nesle bak, boşa geçiyor "ders"in;
Nasıl sofra kurarsın, sonra oturup yersin?
"Ahirete îmân" yok, pişmanlıktan dövünün;

KAYIKÇ'Ali hayrette, bu nasıl bir "akıl"dır?
Kafalar "taştan kafa", içi dolu "çakıl"dır;
"Îmân" en büyük varlık, "miras" gibi "nakil"dir...
"Ahirete îmân" yok, pişmanlıktan dövünün;
Sorsan "akıllıyım" der, böyle akıl "sakil"dir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.